Geçen hafta İsrail'le Türkiye arasında ciddi sonuçları olabilecek küçük bir kriz patlak verdi. Türkler elçilerinin aşağılanmasını kasti bir hakaret olarak algıladı, İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon'sa bu sahnenin hakaret değil, İsrail'in eleştirileri sineye çekmediğinin hatırlatıcısı anlamına geldiğini öne sürdü. Koltukların görece yükseklik farkını uluslararası bir vaka olarak görmek zor ama Ayalon'un Türkiye'ye önemli bir mesaj gönderme niyetinde olduğu ortadaydı. Türkler mesajı gayet ciddiye aldı, belli ki simgeler önemli. Ne var ki İsrail'in niyeti o kadar belli değil.

Son bir yıldır Türkiye İsrail'in Arap dünyasıyla ilişkilerine dair giderek eleştirel bir tutum sergiliyor. Ancak Türkiye İsrail'in Müslüman dünyadaki başlıca müttefiki. Ayrıca büyüyen bir güç. Bölgede İsrail için işbirliği yapılacak dinamik bir ekonomi teşkil eden yegâne ülke.

Türkiye bölgedeki en büyük askeri gücün de sahibi. Türkiye tutumunu Arap yanlısı, İsrail karşıtı bir noktaya taşırsa, bunun İsrail'in uzun vadeli ulusal güvenliği açısından önemli sonuçları olacaktır.

Mısır ve Ürdün de eleştiriyor
Türkiye İslam âlemindeki konumunu, İslamcı köklere sahip hükümet döneminde değiştirmeye başladı. Ancak İsrail'e giderek eleştirel davransa bile, bu hükümet Araplarla İsrailliler arasındaki mesafeyi azaltmaya da çalışıyor. Yani Türkiye İsrail'e karşı çatışmacı bir tutum içinde değil.

Mısır'la imzaladığı barış anlaşmasından beri İsrail'in stratejisi bölgedeki Müslüman ülkeleri bölmek ve kendisine karşı ortak bir cepheyi önlemek için bazılarıyla ortak çıkarlar aramak oldu. İsrail'in Mısır ve Ürdün'le ortak düşmanlara dayanan barış anlaşmaları var. Ürdün hükümeti, yani hatırı sayılır Filistinli nüfusunun yaşadığı bir ülkeyi yöneten Haşimiler Filistinlilerden en az İsrail kadar korkuyor. 1980'lerde Müslüman Kardeşleri baskı altına alan Mısır, bu hareketin kolu olan Hamas'a karşı. Yani İsrail Filistinlilere yönelik husumeti, sınırlarında güç dengesi oluşturmak için kullanıyor.

Buna karşın Mısır ve Ürdün İsrail'e eleştiri yöneltmekten geri durmuyor. İç kamuoylarına hitap etmek zorundalar ve İsrail bu bağlamda söylenen sözlerin illa ki dış politika ve güvenlik politikalarıyla bağlantılı olmadığını biliyor. Mısır İsrail'le barış anlaşmasını iptal etseydi ve Ürdün İsrail karşıtı bir politikaya yönelip üçüncü tarafların topraklarını kullanmasına izin verseydi, İsrail bir tehditle karşı karşıya kalacaktı. Bu nedenle İsrail basit bir politika benimsedi: Mısır ve Ürdün, Kahire tarafsızlığını terk etmediği ve Amman yabancı bir gücün Ürdün Vadisi'ne girmesine izin vermediği sürece istediklerini söyleyebilir. Söylem söylemdir, jeopolitikse jeopolitik ve İsrailliler bunların arasındaki farkı görüyor.

Bu durum Ayalon'u anlamayı güçleştiriyor. Türk elçisini zor duruma düşürmenin birçok İsrailli'yi memnun ettiğine kuşku yok, fakat Ayalon Türk kamuoyuna da hitap etti ve Türkiye İsrail için düşman hale getirilemeyecek kadar güçlü. İsrail sandalye tezgâhının Türkiye'de nasıl bir etki yaratacağını biliyordu. Belki de İsrailliler, memnuniyetsizliklerini göstererek laikleri İslamcılara karşı kışkırtabileceklerini düşündü. Öyleyse bu tehlikeli bir oyun, zira Türkiye'yi aşağılamak laikleri İslamcılara olduğu kadar İsrail'e karşı da seferber ediyor ve İsrail'in işine gelmeyen bir oybirliğine yol açıyor.

Genel resme baktığımızdaysa, bölgesel bir güç olarak yavaş ama sistemli biçimde yeniden arzı endam eden bir Türkiye görüyoruz. Bunu ABD de görüyor ve Türkiye'yi Irak'taki varlığını azaltma stratejisinin kilit bir parçası sayıyor. Türkiye Irak'ta istikrarsızlık görmeye en az ABD kadar isteksiz. İran'la bir çatışmada da Türkiye hem bir iletişim kanalı hem de potansiyel müttefik. Ayrıca Afganistan'a katkı yapıyor, Kafkaslar, Balkanlar ve Orta Asya'da nüfuz sahibi. ABD Türkiye'yle sürtüşme istemiyor. Aksine, Türkiye'yi kendi himayesinde bir ülkeden ziyade (ki zaten öyle değil), çıkarlarının kesiştiği en önemli bölgesel güç olarak görüyor.

İsrail de ABD'nin müttefiki ama Suriye, Irak ve bölgenin kalanında Türkiye'nin yapabileceklerini başarması mümkün değil. ABD'nin çıkarı bu ülkeleri istikrara kavuşturmaktan ve İran'dan uzaklaştırmaktan geçiyor. Türkler bu sürece yardımcı olabilir. İsraillilerse olamaz. Bu da Türkiye-İsrail ilişkilerinde kırılma yaşanırsa ABD'nin İsrail'dan yana çıkmakta zorlanacağı anlamına geliyor. ABD Türkiye'yle köklü çıkarları paylaşıyor; Türkiye'yle bozuşmak İsrailliler için ABD'yle de bozuşma riskini getirecektir. Türkiye büyüyen bir güç ve seçenekleri var, İsrail'se sınırlarına gelip dayanmış olan bir güç. Türkiye'nin yükselişi bölgeyi dönüştürebilir. İsrail'se aksine, jeopolitik ve ekonomik açıdan belli bir istikamete yazgılı. Türkiye'nin İsrail'den daha fazla seçeneğe sahip olduğu bir dönemden geçiyoruz.

Lieberman hafife alıyor
İsrail'in Türkiye'nin tercihlerini şekillendirebilmek açısından çok az aracı olsa da Ankara'nın bazı tercihlerini imkânsız kılmanın yollarına da sahip. Türkiye'nin tercihlerinden biri İsrail'le ilişkiyi sürdürmek. Türkler bunu yapmamayı tercih ederse, İsrail'in stratejik konumu ağır darbe alır. Mantık gereği İsrail Türkiye'de, ilişkiyi koparmayı kolay tercih kılan siyasi bir süreci tahrik etmekten kaçınacaktır.

Görünen o ki Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman ve Ayalon, İsrail'in bu ilişkiye duyduğu ciddi ihtiyacı azımsıyor. Türkiye İsrail'i eleştirmenin altından kalkabilir, zira iki ülke arasındaki bir kopuş aslında Türkiye için diplomatik sorunları, stratejik konumuna zarar vermeksizin çözer. Türkiye İsrail'le koparsa, İsrail'in karşısında bölgesel Arap güçlerini silahlandırmaya muktedir olan çok kuvvetli bir bölgesel hasım çıkacak demektir. Türkiye ayrıca, ABD'nin bölgeye bakışında İsrail'le ilişkisine atfettiği önceliğe de meydan okuyacak güçte. İsrail-Türkiye ilişkilerinde bir krizi önlemek, uzun vadede Türkiye'den çok İsrail için önem arz ediyor. (ABD merkezli istihbarat sitesi, 18 Ocak 2009)

Kaynak: Radikal