Türkiye'nin Suriye ile İsrail arasında barış görüşmelerinde arabulucu olduğunun ilan edilmesinden kısa süre sonra Yargıtay'ın zehir zemberek bildirisi geldi.
Uluslararası haber ajansları, son zamanlarda Türkiye üzerine verdikleri en olumlu haberi verdiken kısa süre sonra, yeniden kriz haberlerine döndüler. Dünya çapındaki bu siyaset başarısının tadını dahi çıkaramıyor Türkiye. Dışarıya barş hamisi görüntüsü veren Ankara'da sistem yargı-ükümet kabgasıyla felç olmak üzere.
İşler zıvanadan çıkma eğilimine girdi. Yargıtay Başkanlar Kurulu, Anayasa Mahkemesi'nde kapatma davası ile karşı karşıya olan Adalet Kalkınma Partisi hükümetinin yargıyı tamamen kontrolüne alma girişiminde olduğunu söyledi Anayasa Mahkemesi'nin kararlarının etkilenmesi girişiminden söz etti.
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in 'Yargıya saldırı var, konuşmak hakkımız' sözlerine Başbakan Tayyip Erdoğan ile toplandıktan sonra Cemil Çiçek, Dengir Fırat, Sadullah Ergin'den oluşan Hükümet-AK Parti ekibi aynı sertlikte yanıt verdi: Yargıtay, muhalefet partisi gibi davranıyordu, tarafsızlığını yitirmişti, konuşma hakkı yoktu.
Böylece, Genelkurmay'ın 27 Nisan 2007 açıklamasına ertesi sabah yanıt vererek önceki hükümetlerden farklı tutum sergileyen Erdoğan hükümeti, Yargıtay'dan gelen 21 Mayıs 2008 çıkışına da aynı gün karşılık vermiş oldu.
Yargıtay'ın konuşma hakkına muhalefetten destek geldi; hem CHP'li Onur Öymen, hem MHP'li Oktay Vural 'Yargı kendisini savunuyor' diyerek Yargıtay açıklamasının yanında saf tuttu.
Tabii Yargıtay'ın bu açıklamayı yaparken kendisi de Anayasa Mahkemesi'nin kararını etkiliyordu aslında. Bildiride türbanın yaygınlaşması, yeni yargı reformunun Yargıtay ve diğer yargı kurumlarına gönderilmeden Avrupa Birliği'ne verilmesi,
hükümetin yargıyı dışarıya şikayet etmesi, hedef yapması "belge niteliğinde" sayılıyordu.
Yargıtay'ın çıkışının bir sonucu da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın Ek İddianame vermesi doğrultusunda karara varması olabilir; 30 günlük süre 10 gün içinde doluyor.
Gözler Anayasa Mahkemesi'nde
Böyle bir durum Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Anayasa Mahkemesi'nin bir an önce karar alması üzerine kurulu senaryo çalışmalarına ciddi zarar verir; çünkü yeni bir süreç başlatacaktır.
Mahkeme'nin kararı yıl sonuna, Mart 2009'daki yerel seçimlere doğru yaklaştıkça, Erdoğan'ın sinirleri, AK Parti grubunun ezberini bozma ihtimali, dolayısıyla hata yapma ihtimali yükseliyor.
Bugün Anayasa Mahkemesi, Mahkeme'nin 11 üyesi hiç olmadıkları kadar baskı altındadır. Bu baskının mutlaka şahsi yaklaşımlar, telkinler şeklinde olması gerekmez. Zaten herşey açıkta cereyan ediyor. Hükümet, muhalefet, sivil toplum örgütleri, Avrupa Birliği, Avrupa Parlamentosu ardından şimdi de bir yüksek yargı kurumu, Anayasa Mahkemesi kararları üzerine söz sözlüyor.
Bu düellonun geyirdiği fazladan gerilim, öreğin CHP lideri Baykal'ın 367 davası sürecinde 'Kaos çıkar' türünden açıklaması türünden açıklamalar onlara hükümet diğer taraflarca verilebilecek yanıtlarla yalnızca daha da artacaktır.
Bu sözlerin tamamını, askeri bir deyimle, önleyici atış saymak mümkün.
Bütün taraflar, Mahkeme kararlarının arzuları hilafına çıkması durumunda peşinen değersizleştirmek için zemin hazırlıyor.
Oysa bu son derece tehlikeli bir eğilim. Çünkü yıpranmakta olan, Anayasa Mahkemesi'dir. Mahkeme, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün henüz hükümetin (Mali müşavirlik uygulaması dışında) herhangi bir icraatına yönelik 'denetleme-dengeleme' mekanizması işletmediğine bakacak olursak, Türk sisteminde kalan egane denetleme-dengeleme mekanizmasıdır. Mahkemeyi ve onun 11 üyesini yıpratmak, alacağı kararları peşinen değersizleştirmeye çalışmak, ne kimseye, ne demokrasiye, ne yargıya, ne de ülkeye bir yarar sağlar.
Herkes Anayasa Mahkemesi'ni rahat bırakmasında, onun kararını geçerli sayacağını peşinen açıklamasında yarar var. Aksi halde sistem ciddi bir tıkanma noktasına doğru gidiyor. Sistemin işlemesinden sorumlu olan Başbakan Erdoğan bu durumu görüyordur. Bugün kendisine 'sonuna kadar git' diye hariçen akıl verenleri, o noktada Timur karşısındaki Nasrettin misali arkasında bulamayabilir. Zaten o noktada artık farkeden bir şey de kalmayabilir.
Kaynak: Radikal