Divan'ın 31. sayısında Muammer İskenderoğlu'nun 'İslamın Zihin Tarihi' hakkında bir eleştirisi yayımlandı.
Yazarın sadece kitabın 'İslam ve Felsefe' bölümüne ilişkin olarak yaptığı, maalesef, göz ardı etmeler, çarpıtmalar ve değersizleştirici imâlarla malûl bir okuma. Cevap hakkını ister istemez zorunlu kılan bir okuma... Cevabımı Divan dergisi'ne gönderdim. Bugüne kadar cevabımın yayımlanacağına dair herhangi bir işaret yok: O nedenle cevabımı, kendi sütunumda yayımlıyorum.
Önce şu: İskenderoğlu, Gazali'nin meselesinin felsefe ile değil muattıla [ateizm] ile ilgili olduğu konusundaki önesürüşüme karşılık, benim 'Gazali[nin], Müslüman filozofların hakikate ilişkin argümanlarının, örtük bir ateizme yol açtığının nerede ve nasıl keşfe[ttiğimi]' sorguluyor: İskenderoğlu'nun ya kitabı üstünkörü okuduğu veya bu konudaki açıklamayı kasten göz ardı ettiği ya da okuduğunu anlamadığı anlaşılıyor. Çünkü kitapta, 'Gazali, Felsefenin Yolunu Kapadı mı?' başlıklı yazıda, Gazali'nin Müslüman filozofların İbn Sina örneğinde olduğu gibi, 'hakikate ilişkin argümanlarının örtük bir ateizme yol açtığını nasıl ve nerede keşf[ettiğimi]' açık ve seçik bir biçimde gösteren kanıtlar yer alıyor;-şöyle: 'İbn Sina'nın, Allah'ın Hakikatini eşyanın hakikatinden ayırmak için koyduğu kıstas, onu kaçınılmaz olarak panteizm, dolayısıyla da ateizme götürmektedir. Nasıl mı? Şöyle: Allah'ı Bizatihî Hakikat (eşyayı da bilvasıta hakikat) olarak tarif etmek, hiç şüphesiz Allah'ın gerçeklik kazanmak için herhangi bir şeye ihtiyacı olmadığı manasına gelir. Evet, ama o zaman gerçekliğe dönüşmeyen bir mâhiyetin, nasıl bir Hakikat olduğunun açıklanması gerekir. Zira, İbn Sina, Hakikat'i, mâhiyetin gerçeklik kazanması olarak tarif etmektedir. Bu durumda İbn Sina'nın önünde tek seçenek kalıyor: Allah'ın Doğa'da mündemiç (içkin, immanent) olduğunu öne sürmek! İbn Sina'nın sisteminde Allah'ın mahiyetinin gerçeklik kazanması, bunun dışında (yani Allah'ın Doğa'da gerçekleştiğini, onda indimaç ettiğini öne sürmenin dışında) mümkün görünmüyor. Allah'ın Doğa'da gerçekleşmesi ise düpedüz panteizmdir' [sayfa:24]. Anlaşılan İskenderoğlu, eleştirdiği kitabın 24. sayfasına kadar bile okumuyor ya da okuduğunu anlamıyor! Şüphesiz, panteizmin ateizm olup olmadığı tartışmalıdır. Ferid Kam 'muattıla' olduğunu söylüyor. Ama mesele o değil: Mesele, İskenderoğlu'nun benim kitabımın 23. sayfasından alıntı yaparken, 24. sayfasını okumamış ya da okuduysa anlamamış veya anladıysa da kasten göz ardı etmiş olduğudur.
Vahîm bir okuma malûliyeti, sadece 23. sayfayı görüp 24. sayfayı görmemekten/görmezlikten gelmekten/anlamamaktan ibaret değil. İskenderoğlu, benim Eş'arî kelamından söz ederken W. Montgomery Watt'ın Islamic Philosophy and Theology adlı kitabına 'başvurmayı tercih e[ttiğimi] önesürerek 'Watt'a atıfla' vardığım sonucu(!) eleştiriyor. İskenderoğlu şayet iyiniyetle okusaydı, sadece Watt'ın görüşlerini nakletmekle yetinmediğimi fark edecek ve Watt'tan yaptığım alıntıya "eğer 'kesb'den W. Montgomery Watt'ın ifâde ettiği gibi [...] anlaşılmak gerekiyor ise..." diye başladığımı görmezlikten gelmeyecekti. Felsefe öğretmeni İskenderoğlu'na hatırlatayım: Bu, bir 'eğer/öyleyse' türü koşullu (conditional) önermedir ve elbette felsefe bölümlerinde, daha birinci sınıftayken mantık derslerinde, öğrencilere, koşullu önermelerin 'sonuç' bildirmediği ve tartışılmaya açık türden önermeler olduğu öğretilir. Dahası, İskenderoğlu, kitabı o kadar üstünkörü okumuştur veya okuduğunu anlamamıştır ki, şayet doğru dürüst okusaydı veya idrak sahibi olsaydı, hemen sonraki sayfalarda (47-51) W.Montgomery Watt'ın Eş'arîliğe Cebrîlik atfeden yorumuna karşı şunları yazdığımı görecekti: 'Eş'arîliğin bir tür Cebrîlik (kadercilik) olarak okunmasının sakatlığı buradadır işte. Oryantalist okuma ıstıtaa'nın eylemle (fiille) birlikte var olmasını, ıstıtaa ile eylem arasında zorunlu bir ilişki varmış gibi göstermeye çalışmıştır.[...] Eş'arîlikte ıstıtaa değil, sebep belirleyicidir. Bir başka deyişle Eş'arîlikte belirleyici olan, rüşvet alma eyleminin meydana gelmesine sebep olmaktır:[...] Mu'tezile, rüşvet alan memuru, 'rüşvet almayabilirdi' diye dolayısıyla ıstıtaayı belirleyici kılarak sorumlu tutar. Eş'arî ise rüşveti bilfiil aldığı, yani o eylemin, rüşvet alma eyleminin meydana gelmesine sebep olduğu için...'
İbn Rüşd konusuna gelince, benim İbn Rüşd'ün orijinal olmadığını önesürebilmem için, İbn Rüşd'ün orijinallik iddiasında bulunmasına gerek yoktur. Benim amacım, İbn Rüşd'ün Al-i İmrân Suresi'nin müteşabih âyetlere ilişkin yorumlarının, 'bütünüyle Platon'un Symposion'undan ve Theatetus'undan kaynaklandığını göstermekti. İskenderoğlu, argüman yanını göz ardı ederek, meseleyi, 'orijinallik' üzerinden tam bir mugalataya dönüştürüyor. Yazının geri kalan kısmı ise, maalesef, sıradan bir malûmatfurûşluktan ibaret!
Bir 'müslüman aydın'a(!) bu neviden yüzkarası türrehat yakışıyor mu?
Kaynak: Zaman