Ondokuzuncu yüzyılda Tanzimatçı 'Büyük' Reşid Paşa, Keçecizade Fuad Paşa, Ali Paşa gibi Osmanlı bürokratlarının hariciye politikaları, özellikle Avrupa ülkeleri ile olan ilişkilerde, gönderildikleri ülkelerin yöneticilerine şirin görünen temsilciler vasıtasıyla yürütülmüş gibi görünüyor. İlber Ortaylı, Sultan Abdülaziz'in İngiltere ziyareti vesilesiyle 'Milliyet'te yayımlanan yazısında, Osmanlı hükümdarının Londra'daki karşılanışı sırasında olmadık bir protokol hatasının bulunmadığını belirtirken vurguladığı şu husus, son derece dikkati çekicidir.
Ortaylı, 'Bizzat Mehmed Emin Ali Paşa ve Keçecizâde Fuad Paşa gibi bütün Avrupa'nın hayranlığını kazanan diplomatlar, tecrübeli hariciyeciler, bu arada Kraliçe Victoria'nın çok beğendiği büyükelçi Kostaki Munurus [Müsürus ? H.Y.] Paşa'nın bulunduğu yerde, olmadık protokol hataları olmaz, olmadı da,' tespitinde bulunuyor o yazısında...
Ortaylı'nın özellikle 'Avrupa'nın hayranlığını kazanan diplomatlar' arasında Fuad Paşa'yı ve Ali Paşa'yı saydıktan sonra, 'Kraliçe Victoria'nın çok beğendiği büyükelçi Kostaki Müsürus Paşa'dan söz ediyor. Doğrusu merak ediyor insan;- 'acaba Kraliçe Victoria'nın çok beğendiği' bu Müsürus Paşa nasıl bir kimlikti?
Esad Cemal Paker'in 1952 yılında Hilmi Kitabevi tarafından yayımlanan 'Siyasi Tarihimizde Kırk Yıllık Hariciye Hatıraları' adlı kitabının, bu {Kostaki?] 'Büyük' Müsürus Paşa konusunda değil, ama oğlu Etienne Müsürus Paşa konusunda fevkalâde zihin açıcı bilgiler içerdiğini belirtmeliyim. Anlaşıldığı kadarıyla, Londra Büyükelçiliği babadan oğula, Kostaki Müsürus Paşa'dan oğlu Etienne Müsürus Paşa'ya intikal etmiştir. Kraliçe Victoria'nın çok beğendiği Baba 'Kostaki Müsürüs Paşa' hakkında bir şey bilmiyoruz; ama 1901 yılında Londra Sefareti Başkâtipliğine tâyin edilmiş bir Osmanlı diplomatı olan Esat Cemal Paker, 'Kırk Yıllık Hariciye Hatıraları'nda o yıllarda Londra Büyükelçisi olan oğul Etienne Müsürus Paşa'dan ayrıntılı bir biçimde söz etmektedir.
Esad Cemal Paker, Abdülhamid'in hükümdarlığı döneminde Londra Büyükelçiliği görevini sürdüren oğul Etienne Müsürüs Paşa'nın Türkçe bilmediğini yazmaktadır. Evet, Osmanlı'nın İngiltere büyükelçisi, Türkçe bilmemektedir! Paker, büyükelçi ile tanışmalarını şöyle anlatıyor: 'Paşa, beni derhal kabul etti; meğer beni dört gözle bekliyormuş. Bu iştiyakın sebebi, bugün inanılmayacak kadar gariptir: Türkiye'nin Londra sefiri Türkçe bilmiyordu; maiyetinde de dert anlatacak, iş gördürecek, kendisine Türkçe ders verecek kimsesi yoktu. Bana Fransızca olarak bunları yanıp yakıldı.'
Paker'in yazdığına göre, Müsürus Paşa'nın Paker'e ilk sorusu şu olmuş:
'-Türkçe bilir, okur yazar mısınız?'
Paker, 'birdenbire ve haklı olarak şaşırdım,' diyor 've şaşkınlıkla ne söyleyeceğimi bir an bilemedim ve kısa bir duraklamadan sonra:
'-Elbette bilirim, cevabını verdim, ana dilimi bilmez olur muyum?'
Kıssadan hisse: Pekiyi de bütün bunlar ne anlama geliyor?
Şu anlama geliyor: Tanzimat'ın yüksek bürokrasisi, her şeyiyle Batı'ya teslim olmuş, Avrupa'nın istediklerini, mecbur oldukları kadar da gönüllü olarak yerine getirmekte tereddüt göstermemişlerdir. 'Genç Osmanlılar'ın ve elbette Ahmed Cevdet Paşa'nın, Tanzimat Bürokrasisiyle meselesinin özü, buradadır...
'Victoria'nın takdir ettiği ve protokol bilen büyükelçiler', ama 'Türkçe bilmeyen büyükelçiler!' Galiba, 'monşer'liğin tarihöncesi budur.
Kaynak: Zaman