Cumhuriyet Halk Partisi, bir merkez partisidir ve merkez de elbette sivil ve asker bürokrasidir.

Dahası, Cumhuriyet Halk Partisi, elbette halktan oy almıştır, ama halkçı bir parti olamamıştır. Partiyi, sivil ve asker bürokrasinin partisi olmaktan, halkın partisi olmaya dönüştürme işini Bülent Ecevit denemeye kalkmış; 'halkçı Ecevit' sloganıyla girdiği 1973 seçimlerinde partinin o güne kadar aldığı en yüksek oyu almasına rağmen, tek başına iktidar olamamıştır: CHP'nin Ecevit sonrasında, deyiş yerindeyse, 'aslına rücû' etmesi, daha somut bir biçimde söylersem, yeniden 'memur partisi' olması, Baykal'ın genel başkanlığı dönemindedir.

Hemen söylenmesi gereken şudur: Deniz Baykal, CHP'yi, aslına en uygun biçimde temsil eden bir genel başkandır: CHP'nin özü ve en sahih kimliği ile birebir örtüşen bir genel başkan! Tastamam o nedenledir ki, Deniz Baykal'ın, bir komplo sonucunda tasfiyesi, hiçbir işe yaramayacaktır! Ecevit sonrasında parti nasıl 'aslına rücû' ettiyse, Kılıçdaroğlu sonrasında da öyle olacak; ya Deniz Baykal (-ki, 'siyasete devam' işareti vermiştir!) ya da Deniz Baykal gibi, CHP'nin halkın değil, memurun partisi olduğuna ilişkin en sahih kimliğini en doğru biçimde temsil edecek bir genel başkan bulacaktır! CHP'nin tarihi, bunun başka türlü olmasına imkân olmayacağını gösteriyor...

Doğallıkla bir ihtimal daha vardır: O da Kılıçdaroğlu'nun da 'aslına rücû' etmesi ve partiyi Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürü gibi, yani CHP Genel Müdürü gibi yönetmeye başlamasıdır. Bu, bana fevkalade akla yakın görünüyor... Bunun anlamı, Kılıçdaroğlu ile, partinin yeniden bir memur partisi olmasıdır!

CHP; ayrıca, daima bir hizipler partisi olmuştur. Atatürk'ün ve İnönü'nün genel başkanlıkları sırasında da öyle! Atatürk cumhurbaşkanıyken, partide bir İsmet Paşa hizbi vardır, bir de Şükrü Kaya ve Tevfik Rüştü Aras hizbi! Atatürk'ün ölümü öncesinde, İnönü'yü radikal bir biçimde tasfiye girişiminin, Şükrü Kaya ve Tevfik Rüştü Aras hizbinden gelmesi, CHP içindeki bu hizipleşmenin en açık göstergesidir...

CHP'nin 1950 sonrası muhalefet yıllarını, bir gazeteci olarak çok yakından izlemiş biriyim. 1957'den itibaren Kasım Gülek'in 'Gülekçi'ler' veya ('Kravatsızlar') diye anılan hizbi ile CHP'nin memur 'lord'ları hizbi arasındaki mücadele, beklendiği gibi, Kasım Gülek'in CHP genel sekreterliğinden uzaklaştırılması ile sonuçlanmıştır: Beklendiği gibi diyorum, boşuna değil: Zira Gülek ve onun 'kravatsızlar' hizbi, adından da anlaşılacağı üzere, partinin 'halkçı' kanadını temsil etmekteydi. 1959 yılında Gülek gitmiş, yerine partinin en kravatlı adamı, 'lord' İsmail Rüştü Aksal getirilmişti. Unutmamak gerekiyor: Aksal da, tıpkı Kılıçdaroğlu gibi Maliye bürokrasisinden gelmeydi!

Deniz Baykal'ın gidişinin (ya da 'gönderilişi'nin), Kasım Gülek'in gidişi (ya da 'gönderilişi') arasındaki benzerlikler de kimsenin dikkatini çekmedi. Gülek için hazırlanan komploları, mesela bir hostesle olan ilişkisini veya 'Albay Fens Mektubu'nu hatırlayanlar elbette vardır. CHP'li memurlar, partiyi halkçı bir çizgiye çekmek isteyenleri tasfiye etmekte fevkalade mahirdirler!

CHP'de hizipçilik hiç durur mu? Hemen başladı bile! Bir yandan CHP'nin 'master mind'ı Önder Sav, öte yandan da Gürsel Tekin! CHP Parti Meclisi listelerinde birbirlerinin ve öteki 'hizbin' adamlarının üstünü çizerek, en altlardan listeye girebilen iki hizip başı! Şimdiden Gürsel Tekin'in başını yemeye kalkma işlemi başladı bile! Gürsel Tekin'in 'Kadıköy Belediyesi başkan yardımcısıyken, çok katlı bir sinema binasına Belediye Meclisi kararı olmadan ruhsat verdiği iddiasıyla açılan davanın, halen Yargıtay aşamasında ve ağır ceza mahkemesinde, Tekin'in iki buçuk yıllık mahkûmiyeti ile sonuçlandığından başlayan, Büyükşehir Belediye Meclisi üyesi olarak devam etmediği oturumlar için hakkı huzur bedeli aldığına kadar uzanan iddialar!' Bakalım, daha neler göreceğiz? (Neler göreceğimizi haftaya yazacağım!)

Hüsmen Aga'nın dediği gibi: 'A be, bu Gülek'in, Baykal'ın tasfiyesinde de büüleydi, a be kim çikariye bu iddiaları büüle?'

Kaynak: Zaman