Seçimlerde yeni bir anayasa yapmasını mümkün kılacak oyları alan ve parlamentoda çoğunluğu elde eden başta Müslüman Kardeşler olmak üzere tüm İslamcılar, zihinlerinde belirledikleri kişiyi Cumhurbaşkanlığı görevine getirmekte herhangi bir zorluk bulmayacaklardır. Önümüzdeki yıllarda Mısır'ı yönetecek olanlar onlardır. Gerek Mısır ve Araplar düzeyinde gerekse uluslar arası düzeyde artık sorulması kaçınılmaz olan soru, nasıl yönetecekleridir.

Kahire'den yazdığı son makalesinde Amerikalı yazar Thomas Friedman, şu soruyu sormakta: Müslüman Kardeşler, Mısır'ı İslami bir metotla yönetecek ancak bu İslami yönetim, Türkiye tarzında bir İslami yönetim mi olacak, yoksa İran ya da Afganistan tarzında mı? Yönetimleri altındaki sistemde, çoğulcu demokrasinin, genel özgürlüklerin konumu ne olacak? Yeni dönemde Mısır silahlı kuvvetlerinin rolü ve etkisi ne olacak? Amerika Birleşik Devletleri'yle ve İsrail'le kuracakları ilişki ne tür bir ilişki olacak?

Friedman, Batı'nın ve özellikle de Washington'un İslamcıları kabul etmekten ve onlarla ilişkiye geçmekten başka alternatifi yok. Mısır'ın yeni yöneticilerinin ABD ve Batı'ya karşı yeni bir cephe açmaları ya da İsrail'le daha önce yapılan anlaşmaların geçersiz ilan edilmesi kendi çıkarlarına olan bir durum değil. Liderlerinin bu doğrultuda yaptıkları bir çok açıklamaya şahit olduk. Mısır halkı da turizm gelirleri ya da dış yardımlara muhtaç değiliz diyemez. Ülkeye yabancı ve Arap yatırımlarının girmesini sağlayan serbest Pazar ekonomisinin değiştirilmesi de söz konusu olamaz. Bu durum, eski yönetimin uyguladığı ekonomik ve siyasi temel kuralların aynen geçerli olmaya devam edeceği anlamına geliyor. Giderek kötüye giden ekonomik durumlar, devrimden sonra daha da kötüleşti, daha fazla kötüleşmeye de tahammülü yok.

Ancak Mısırlılar, özellikle de devrimde çok önemli rolleri olan liberal demokratik gençler, sahte seçimler, gelişigüzel tutuklamalar ve daimi olağanüstü hal hariç yönetimin önceki tarzda sürüp gitmesine rıza gösterecekler mi? Yoksa İslamcı olmayan kesimlerin bu durum karşısında sessiz kalmasının bedeli onların yönetime ortak edilmeleri mi olacak? Tabii onlar katılmayı kabul ederlerse.

Mısır Devrimi ve diğer Arap devrimleri boşa gitmeyecektir. Ancak, meyvelerinin toplanması belki zaman alabilir. Mısır ya da bir başka Arap ülkesinde yeni yönetim, biçimi ne olursa olsun, demokrasiye bağlı kaldığı sürece kendi kendine doğru yolu bulması ve daha önceki yönetimlerin başına gelenlerden kendini koruyabilmesi mümkündür.

Çağımızdaki yönetimlerin en büyük sorunu, internetin, uydu kanallarının yarattığı ortamın halkların kaderini bir birine bağlaması sonucunda bu devletlerin, geçmiş dönemlerdeki anlamıyla bağımsızlıklarını kaybetmeleridir. Bir başka deyişle bu yönetimlerin, en azından uluslar arası hukukla, uluslar arası karar alıcıların aldıkları kararlarla veyahut uluslar arası güç dengeleriyle kayıtlanmış olmasıdır. Bu yönetimler yeni dönemde artık, uluslararası örgütlerin ya da yabancı yönetimlerin denetimine tabidir. Artık evinde televizyonu, cep telefonu ve interneti olan herkes gelişmelerle ilgili ayrıntılara rahatlıkla ulaşabilmektedir. Bir yönetimi devirebilmek için birkaç tank bir de yanınıza çekebilmeyi başarabildiğiniz birkaç subayın bulunmasının yeterli olduğu dönem, artık geride kalmıştır. O dönemde tek bilgi kaynağı, devlet tekelinde bulunan gazeteler, televizyonlar ve radyolardı. Bu araçlara sahip olan devlet, kamuoyunu tek başına yönlendirebiliyordu. 21. yüzyılın ikinci on yılında bir çok Arap ülkesinde iktidara gelen İslamcılar, devleti çoğulcu demokratik yönetim anlayışıyla ve modern çağın gerektirdiği şekilde yönetmek zorundadırlar. Siyasi ve toplumsal anlamda halklarına kapsamlı bir ideolojiyi dayatmaları durumunda, yeni devrimlerin meydana gelmesi kaçınılmazdır. Zira Arap halkları artık, haklarını eskisine nazaran çok daha iyi bilmekte, hiçbir yönetimin bu hakları ihlal etmesine ya da sınırlamasına izin vermemektedir.

Son dönemde Ezher'in, "İbadet ve ifade özgürlüğü, bilimsel araştırma hürriyeti" adıyla yayınladığı belge, bana göre İslam'ın toplumsal hayata bakışı, insanların kendi aralarındaki ilişkileri, farklı din mensupları arasındaki münasebetler konusunda yazılmış en kaliteli belgedir. Ezher-i Şerif, yüzyıllar boyunca İslam akidesini himaye etmiş en yüksek dini mercidir. Bu belge, Mısır'da ve dünyanın diğer İslam ülkelerinde İslamcı partilerin takip etmesi gereken yolu çok güzel bir şekilde gösteren bir belgedir. Bu yol, imanın demokrasiyle, dinle barış içerisinde yaşamanın uyum içerisinde olmasını sağlayan bir yoldur.

Mısır'da ve Arap ülkelerinde yönetime geçen İslamcıların, bu süreci iyi okumaları ve gerek anayasal gerekse siyasi düzeyde buna bağlı olmaları gerekmektedir.

Dünya Bülteni için Faruk İbrahimoğlu tarafından tercüme edilmiştir.