Bir sır ne kadar ‘gizli’dir? ABD Dışişleri’nin çeyrek milyon iç yazışmasının yayımlanmasıyla ortaya çıkan ilk soru bu. Çoğu belgenin son derece mahrem olduğu muhakkak. Dünyanın dört bir yanındaki insanlar Amerikalı diplomatlara, konuşmalarının gizli kalacağını düşündükleri için hassas meselelerden bahsediyor.
Fakat ‘mahrem’ başka şey, ‘sır’ başka. Artık bu sırların, ABD’nin internet sunucusu SIPDIS’e, diplomasi, hükümet ve ordu çevrelerinde dağıtılması amacıyla gönderildiğini biliyoruz. Belki üzerlerine ‘gizli’ damgası vurulmuştur ama bütün ‘gizler’ görecedir: Bu belgeleri okuma yetkisi olan 3 milyona yakın Amerikalı var.
Kâbustan beter
Siyasetçiler, bankacılar, muhalifler, liderler, hükümet yetkilileri ve diğer kaynaklar, sırların bu şekilde dağıtıldığını en korkunç kâbuslarında bile göremezdi. Amerikalı yetkililer başkalarına çuvaldız batırmak yerine, ‘sırları’ küresel bir bilgisayar ağına saçmak konusundaki rolleri üzerine düşünecek tevazuyu gösterebilir.
WikiLeaks’e gönderilen bilgiler yaygın olarak bilinen şeyler, fakat kaynağın veya analizin niteliğine dayalı olarak özel önem kazanıyor. Sözgelimi birçok Arap devletinin İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’dan hiç hazzetmediği bilgisi kimseyi şaşırtmaz. Fakat Körfez liderlerinin kapalı kapılar ardında ne söylediklerini öğrenmek ve bu özel ifadeleri kamusal konumlarıyla kıyaslamak ilginç ve önemli. Bilinmeyen mevzular da söz konusu. Bunlardan biri, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın diplomatlara BM liderliği hakkında kişisel bilgi toplama talimatı vermesi.
Belgeler, her tür bilgiyi yayımlamaya kararlı bir kuruluş olan WikiLeaks’in eline bir kez geçtiğinde, bunu engellemenin gerçekçi yolu yoktu. ABD yayına karşı çıksa da, haber kuruluşlarının dahlinin birçok kaynağa koruma sağlamakla kalmayıp, bilgiyi bağlama oturtacağını kabul etti; öylece boca edildiği takdirde bu bilgi bağlamdan kopuk olacaktı. Yazarımız Timothy Garton Ash’in de dediği gibi: Bu bir yandan tarihçinin rüyası, diğer yandan diplomatın kâbusu. (Başyazı, 28 Kasım 2010)
Kaynak: Radikal