Müslüman kadınların 'özgürleşmesi' için burka yasağını savunduğunu söyleyen Sarkozy dilini tutup Hegel'in somut ve soyut özgürlük ayrımı üzerine kafa yorsa iyi ederdi. Sarkozy'nin dayatmaya çalıştığı soyut özgürlük anlayışı 'daha Batılı olmayı tercih etme özgürlüğü'nden ibaret

Nicolas Sarkozy'nin sorunu yeterince Hegel okumamış olması. Daha düzgün ifade edeyim: Sarkozy'nin sorunlarından biri yeterince Hegel okumamış olması. Fransa cumhurbaşkanı Bu hafta başında parlamentonun özel bir oturumunda, "Ülkemizdeki kadınların peçelerin arkasına hapsedilmesini, sosyal hayattan tümüyle koparılmasını, kimliklerinden mahrum bırakılmasını kabul edemeyiz" ifadelerini kullandı. Fakat dilini tutup Hegel'in 'Hukuk Felsefesinin İlkeleri' kitabında, soyut ve somut özgürlük arasında ayrım yaptığı bölüm üzerine kafa yorsa daha iyi ederdi.
Soyut özgürlük istediğinizi yapabilmeniz anlamına gelir, ki bildiğiniz gibi Batı uygarlığının temeli ve muhitinizdeki kafeteryada 23 değişik kahve arasında ya da bu yaz daha seksi görüneceğinizi size söyleyen, fakat hiçbirinin içinde rahatça yürüyemeyeceğiniz 32 çeşit topuklu ayakkabı arasında seçim yapabilmenizin nedeni budur. Bu geç kapitalizmin özgürlüğüdür ve kendi içimizde inşa edebileceğimiz bir kimlikten bizi mahrum bırakmak yönünde gösterilen sistemli bir gayrette tezahürünü bulur.

Moda kurbanları özgür mü?
Hegel için bu gerçek özgürlük değildir, çünkü isteklerimiz ve arzularımız toplum tarafından belirlenir. Bu minvalde, Batılı bir moda kurbanı, en az burka giymiş bir kadın kadar kumaş esiridir. Her ikisi de aslında özgür değildir. Kendilerine bu sezon neyi satın almak zorunda olduğu başkaları tarafından sürekli telkin edilenler, en az ait oldukları toplumun kısıtlamaları nedeniyle gözlerini peçeyle örtüp tepeden tırnağa kapananlar kadar zihinsel prangalara mahkûmdur.
Hegel'in gerçek özgürlükten kastı insanın istediğini yapması değil, toplumsal şartlanmalardan ve akılsız arzu girdaplarından mantığını kullanarak özgürleşmesidir. Bu anlamda gerek kapitalist gerekse katı İslami toplumlarda gerçekten özgür olmayı başaran birilerine rastlarsanız bana isimlerini gönderin ki firarlarını kutlayabilelim.
Bu bakımdan hiçbirimiz gerçekten özgür değiliz. Eskiden başka türlü düşünürdüm. Vaktiyle 'Keşke Fransızlara daha çok benzeyebilseydik: İsterseniz bana can sıkıcı bir ateist deyin, fakat ben Müslüman gettolardan ziyade başörtüsü yasağını tercih ederim' başlıklı bir yazı yazmıştım. İnsanları zihinsel ve 'kumaşsal' prangalarından zorla kurtarmanın hepimizi özgürleştireceğini sanıyordum. Hatalıydım. Artık bazı Müslüman kadınların giyimlerine yönelik resmi hoşgörüsüzlüğün Müslüman gettolar yaratılmasını daha mümkün hale getirdiğine, Fransa'nın 'laisite' politikasıyla gerçekleştirmeye çalıştığı sosyal entegrasyonun daha az mümkün olduğuna inanıyorum. Bu değişimin nedenlerinden biri, Hegel'in ait olduğum toplumdaki özgürlükle kast ettiği şey üzerine kafa yormamdır.
Evet, şunu da söyleyebilirsiniz pekâla: Elbette burka giyen kadınlar, (İngiliz moda dergisi) Grazia'nın kumaş yasalarına sanki Tanrı kelâmıymış muamelesi yapan kadınlardan daha fazla baskı altında. Söylediklerimin hiçbiri, burka giymiş bir kadın gördüğümde en azından keder duymadığım anlamına gelmiyor, fakat bu benim sorunum ve bu sorunu da Sarkozy'nin önerdiği yollardan çözemem. Sarkozy'nin konuşmasında çarpıcı olan şu: Kadınları kınayan ve onların sosyal hayattan koparıldığını farz eden, yine bir erkek. Onlar Sarkozy'nin laik Fransa'sından koparılıyor olabilirler ve bu sözüm ona hoşgörülü Batılı liberallerin içine dert olabilir, fakat bütün toplumdan kopuk falan değiller. Aslında onlar birçok Batılı'nın kadınlara baskı yaptığı gerekçesiyle küçümsediği toplumun çok önemli bir parçası konumunda.
Sarkozy'nin Fransa'daki beş milyon Müslüman'ın bazılarını hayal kırıklığına uğratması kesin olan sözleri, Fransız devrimci kültürüyle ve 2004'te okullarda başörtüsü takılmasını yasaklayan laisite geleneğiyle tutarlılık arz ediyor. Sarkozy konuşmasının, (Hegelci kavramlarla düşünürsek) mantıktan değil toplumsal şartlanmadan kaynaklanan soyut bir ifade özgürlüğünün örneğini teşkil ettiğinin farkında değil mi? Muhtemelen değil. Fransız siyasi kültürü için din, ancak kendisini kendi içinde tuttuğu sürece hoş görülebilir. İnançlı bir insan Fransa'da açıkça ortaya çıkıp dinin kendisi için ne anlama geldiğini anlatmayı denerse, köktendincilikle suçlanma riskiyle karşı karşıya kalır.
Sarkozy şimdi daha da ileri gidiyor ve devrimci mantığı, kendisinin ve Fransız siyasi kültürünün kamusal alanda hoş görülemez bulduğu şekilde giyinenlerin peşine salmakla kalmayıp, kendi özel hayatlarında olsa bile Batılı değerleri inkâr eden tarzda giyinenlere dayatıyor. "Burka dinin değil, tahakkümün simgesidir. Fransa cumhuriyetinin topraklarında bunu hoş karşılamayacağız" diyor.

Fransızlar 210 yıldır bu halde
Burka giyen kadın, ataerkil kültüre boyun eğen biri olarak teşhir ediliyor. Onun daha Batılı olmayı özgürce
tercih edecek hale getirilmesi gerekiyor. İlgili parlamento komisyonunun kamusal alanda burkanın yasaklanıp yasaklanmaması konusunda yapacağı mesaiye destek vermekle Sarkozy, böyle dayatılmış bir özgürlüğün kadının durumunu iyileştireceğini öne sürüyor.
Fransızlar böyle soyut özgürlüklere bayılır. Bizim bayılmamız gerekmiyor. Hegel için bu özgürlükler Terör döneminde devrimin çöküşünün temeliydi; Hegel'e göre bireyler, yarım yamalak bir soyut özgürlük düşkünlüğüne feda edilmişti. Bu yüzden Sarkozy, ataerkil toplum tarafından susturulduğunu varsaydığı ve seslerini duymak istemediği bazı kadınların, Fransızların 210 yıldır pek sevdiği türde soyut özgürlükler adına terörize edilmesini öneren bir zamane Robespierre'i. Başarılı olur mu olmaz mı göreceğiz. (23 Haziran 2009)

 

 

Kaynak: Radikal