Kuzey Irak'ta kısa bir süre sonra seçimler yapılacak.
25 Temmuz seçimleri pekçok bakımdan önemli. Ancak asıl dikkat çeken yanı, bölge üzerindeki 'güçler savaşı'nı belirgin biçimde ortaya çıkarmış olması.
Bu durumun en önemli göstergelerinden bir tanesi, seçimlerle birlikte oylanması talep edilen, ancak Bağdat'tan geri dönen 'Kürdistan Anayasası' üzerindeki tartışmalar.
* * *
Gelişmeleri özetleyelim.
Bölge parlamentosu 24 Haziran günü önemli bir karar aldı ve Kürdistan Anayasa taslağını oy çoğunluğuyla kabul etti. Ardından bu metnin 25 Temmuz seçimleriyle birlikte referanduma sunulmasını talep etti.
Bu anayasa, kabaca iki anlama geliyor. Birincisi Kerkük ve diğer bölgelerin Bölgesel Yönetim'e bağlanması öngörülüyor.
İkincisi, bu aslında ciddi bir bağımsızlık ilanı. Başkenti Hewler (Erbil) olan Kürdistan Bölgesi'nin kendi bayrağı, ulusal marşı ve resmi bayramı (Newroz) bulunuyor. Resmi dili ise Kürtçe ve Arapça olarak tanımlanmış.
Daha önceki seçimlere 'Bağımsız Kürdistan' sloganıyla giren Barzani ve Talabani'nin ortak listesi, bunun karşılığında hayli ciddi bir çoğunluk elde etmiş ve parlamentoya girmişti.
Oysa şimdi 'bağımsızlık' yolunda attıkları önemli bir adım Bağdat'tan geri döndü.
Anayasanın ertelenmesi, özellikle bölgede sert eleştirilere neden oluyor. Parlamentoda yer alan etkin Kürt milletvekilleri, ikinci kez seçilmesi kuvvetli bir ihtimal olan Barzani'nin 'Seçildikten sonra bağımsızlık ilan etmesini' istiyorlar.
Türkiye'de adını sıkça duyduğumuz isimlerden Kürt parlamenter Mahmud Osman, refarandumun ertelenmesini 'siyasi bir karar 'olarak tanımlıyor ve şunları söylüyor:
'Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu'nun Kürdistan Anayasası'nın ertlenmesi yönündeki kararından endişeliyim. Bunun arkasında siyasi sebeplerin olduğu uzak bir ihtimal değil.'
* * *
Bu bölgede siyasi sebep denilince akla gelen birkaç güç var. Kuşkusuz Türkiye de bunlar arasında.
Ankara, Kerkük konusunda Kürtlerin ısrarla istediği referandumu, belirsiz bir tarihe erteleyerek varlığını hissettirmişti.
Şimdi bir oldu bittiyle karşı karşıya kalmamak için işi sıkı tutmaya çalışıyor. Cengiz Çandar'ın 'Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu konudaki kaygılarını Obama'ya iletti' tezine resmi olarak yalanlama gelmediğine göre, bu diplomasinin en üst düzeyde devam ettiğini de ifade edebiliriz.
* * *
Türkiye'nin ne yaptığını doğru anlamak için sadece Kürtlere değil, bölgedeki bütün aktörlere kulak vermek gerekiyor.
Irak meclisindeki Sünni milletvekillerinden Usame El Nucayfi'nin görüşlerini aktaralım:
'Bu ayrı bir devlet anayasası, bölge anayasası değil. Bu düşmanca bir niyet ve meydan okuma anlamına geliyor. Elbette gerilimi de tırmandıracak.'
ABD sonrası bölgedeki en büyük kaygılardan birisi, gittikçe tırmanan Kürt-Arap gerginliğinin çatışmaya dönüşmesi.
Türkiye'nin yakından takip ettiği bu sorun, öylesine sıcak ki, kimsenin durumu hafife alacak lüksü yok. Hele Ankara gibi hem Kürtlerle, hem de Sünni Araplarla bu kadar yakın diyalog içindeyseniz, her gelişmeyi yakından izlemek durumundasınız.
Ankara'nın bu konuda attığı adımlar, aslında bölgesel yönetimin de lehine. Çünkü Erbil'in bu haliyle Bağdat'ın tazyikine direnmesi hiç kolay değil.
Yaz ayları bölgede çok sıcak geçecek.
Kaynak: Star