Urumçi'deki kanlı pazara yol açan şiddet patlaması, azınlıkların modernleşen bir Çin'de ve homojenleşen bir dünyada yer bulmak için verdiği mücadenin altını çizdi. Geçen yıl Lhasa'da olduğu gibi, barışçı bir protesto aniden ölüm saçan bir ırk isyanına dönüştü. Lhasa'da yerli Tibetliler Han ve Hui yerleşimcileri ölümüne dövmüş, mallarını tahrip etmişti. Bu kez büyük ölçüde Uygurlar söz konusu.
Pekin yine sürgündeki liderleri suçluyor. Tibet'te suçlanan Dalay Lama'ydı, şimdi Dünya Uygur Kongresi'nden Rabiya Kadir. Karşı suçlamalar da benzer. Sürgündeki Uygurlar güvenlik güçlerini protestocuları öldürerek ve dini, kültürel ve siyasi özerkliğe kısıtlamalarla huzursuzluğu artırarak şiddeti tahrik etmekle suçluyor. İki vakada da dış dünya neler olup bittiğini tam olarak göremiyor; bu kısmen medya kısıtlamalarından, kısmen de iki bölgenin sanayileşmiş dünyaya uzaklığından kaynaklanıyor. Tibetliler ve Uygurlar benzer bir talihsizliği paylaşıyor. Aslında sanayileşmiş dünya geri kalmış, fakat güçlü bir kültürel ve dinsel kimliği yaşatan bu iki bölgeye yabancı değil. Binbaşı Francis Younghusband'ın Tibet'i canice işgali, Britanya emperyalizminin en karanlık bölümlerinden biri. Mao Zedung 1949'da Halk Kurtuluş Ordusu'na Sincan ve Tibet'e girme emri vererek daha da ileri gitti. Bu yıl resmi makamlar devlet medyasının 'barışçı kurtuluş' diye nitelediği şeyin 60. yıldönümünü kutluyor. Sürgündekiler içinse bu işgalden başka bir şey değil.
60 yıl öncesine kadar Pekin ülkenin kenardaki bölgelerini yumuşak şekilde yönetti; en büyük nedeni buralara ulaşımın zor ve ekonomik faydanın belirsiz olmasıydı. Çin'in güçlenmesi ve teknolojinin küreselleşmesiyle durum değişti. Urumçi ve Lhasa'yı Pekin'in kolayca ulaşabileceği yerler haline geldi. Ülke Tibet'in suyuna ve Sincan'ın petrolüyle doğalgazına muhtaç. Pekin buralarda kontrolü kalkınmayı, Han ve Hui göçmenlerin bu bölgelere yerleştirilmesini, inançlara katı denetimi ve askeri varlığı öngören bir programla sıkılaştırdı. Han ve Hui etnik grupları şu an Tibet ve Sincan'ın başkentlerinde çoğunluk ve ekonomik nimetlerin çoğundan onlar yararlanıyor.
Şimdi korku, ırksal şiddetin artması. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nden Nicholas Bequelin şöyle diyor: "Etnik hedef gözeten şiddetin haklı tarafı yok, fakat bu merkezi hükümetin azınlık politikalarının etkin olup olmadığı sorusunu akla getiriyor. Ayaklanmalar zaten kötü olan etnik ilişkiler üzerinde kolay silinmeyecek bir etki yaratacak." Çin etnik soruna yaklaşımını gözden geçirmeli. Politikaların düzeltilme süreci acılı olacaktır. (6 Temmuz 2009)
Radikal