ABD Suriye'nin toprak bütünlüğüne karşı çıktı. 24 Haziran 2011 tarihinde açıklama yapan ABD devlet birimi Suriye'nin kuzey bölgesine asker gönderilmesine tepki gösterdi. Son günler içerisinde ülkenin kuzeyinde muhalifler Türk bayrakları çekmiş ve olaylar Şam yönetiminin kontrolü dışına çıkmıştı.
ABD'nin açıklaması batı ülkelerinin bölgeyi yönelik politikalarının devamı niteliğindeydi. Bu politikalar sonucunda istenmeyen olaylar yaşanabilir. Suriye devleti bağımsızlığını kaybetme tehlikesi de yaşayabilir.
Daha az kötü senaryoya göre ise Esad rejimi devrilmese de güç kaybediyor ve bölgede yeni çatışmalar yaşanmaya başlıyor. Suriye çeşitli din ve mezheplerin ikamet ettiği bir bölge olması hasebiyle dikkat çekiyor.
Suriye vatandaşlarının yüzde 80'den fazlası Araplardan oluşuyor. Ülkenin ikinci halkı konumunda ise yüzde 9- bazı rakamlara göre ise yüzde 10- nufusu ile Kürtler bulunuyor. Türkmenlerin sayısının ise toplam ülke nüfusunun yüzde 3-6'sı olduğu tahmin ediliyor. Suriye Durzileri ise yüzde 3, Çerkez, Süryani ve Ermeniler ise yüzde 0.3- 0.5 oranında.
Ülkenin yüzde 73'ü Müslüman sünnilerden, yüzde 16'sı Şii, Şii ve İsmaili'lerden oluşuyor. Şiilerin yüzde 11-13 oranında olduğunu iddia edenler de var. Yüzde 10'nu Hıristiyanlardan oluşmakta. Hıristiyanların ise yüzde 18'i Oradoks, diğerleri Katolik. Yüzde 1 oranında Yezidilerin olduğu öne sürülüyor.
Beşşar Esad rejiminin çok sayıda zaafları bulunuyor. Bilindiği gibi iktidarda bulunan Şii azınlığın öncelikleri var. Esad ailesinin yönetimi ele geçirmesi ile beraber Şiiler de iktidara gelmiş oldu. Ülke subaylarının önemli bir kısmı Şiiler içerisinden seçiliyor. Bu yaşananlar Sünni çoğunluğun tepkisini çekiyor. Sünnilerin önemli bir kısmı Şiileri İslam mezhepleri içerisinde görmüyor.
Şimdiki devlet başkanı eşini Sünniler içerisinden seçti. Bu evlilik siyasiler tarafından yakınlaşma sinyali olarak değerlendirildi. Ancak yaşanan gelişmeler bu değerlendirmeyi teyit etmedi ve Şiiler ülke politikası ve ekonomisinde kilit noktalarda bulunmaya devam etti. Bu durum Sünnilerin tepkisini çekiyor.
Batı tarafından istenilen demokrasi reformlarının gerçekleşmesi durumunda Esad'ın koltuğu ciddi biçimde sallanabilir. Bu durumda Şii azınlık etkisini büyük bir hızla kaybedecek. Şiilerin kendisi de durumun farkında olduğu için iktidar mücadelesi veriyor ve geri adım atmağı düşünmüyor. Son döneme kadar Esad Şii, Sünni, Dürzi, Hıristiyanlar arasında yaşanabilecek muhtemel çatışmaları başarılı bir şekilde engelleyebilmişti.
Sünni Müslümanlar baskıların artmasına rağmen son ana kadar mücadeleye devam edeceklerini beyan ediyor.
Yaşanacak muhtemel olaylar sonrasında Hıristiyan azınlığın da durumunun da değişeceğinden kuşku duyulmamalı. Irak ve Mısır örnekleri yaşanan çatışmalardan onların da etkileneceğini gösterdi.
Dürzilerin de konumunun incelenmesi gerekiyor. Onların azınlık konumunda olmasına rağmen etkili olduğu ve tarafların mücadelesinde nihai başarıyı tayin edebilecek güce sahip olduğu söylenebilir. Henüz şu ana kadar sessiz ve tarafsız kalmayı tercih ettiler. Onların sessiz kalmasının en önemli sebeplerinden birisi de şimdiki Şam yönetiminin kendileri ile olumlu ilişki içerisinde olması. Buna rağmen Esad rejimi onların sessiz kalmaya devam edeceğinden de emin olamıyor. Şu anda İsrail istihbaratı onların Esad rejimine karşı çıkması için yoğun çaba sarf ediyor. Şöyle ki kısa bir süre önce basın mensupları Avusturya Dürzîleri içerisinde yayılan muhalif yazılarına rastladı. Bu yazıların İsrail arabuluculuğu ile hazırlandığı Tel Aviv yönetimi tarafından da teyit edildi.
İsrail Dürzileri içerisinde özel askeri birliklerin kurulduğuna dair haberler geliyor. Onlar her an çatışma bölgesine gönderilebilir. Suriye kaynaklarının iddiasına göre askeri birlikler içerisinde yer alan Dürziler bölgedeki akrabalarının da ayaklanması için yoğun çaba sarf ediyor. Onların bir kısmının Esad aleyhinde ayaklanabileceği öne sürülüyor.
Şam yönetiminin zaafları içerisinde Kürt konusu da yer alıyor. Hatta Kürtlerin ülkenin en önemli sorunu olduğu da söylenebilir. Gelişmelerin devam etmesi durumunda Suriye bütünlüğünün tehlikeye gireceği ve Kürtlerin bağımsızlığını ilan edebileceği öngörülüyor. Kürtlerin kahir çoğunluğu bağımsız devlet kurmanın hayalleri ile yaşıyor. Bu konudaki gelişmeler Irak Kürdistan'ının nihai tutumundan sonra daha da belirginlik kazanmış olacak.
Bütün bu sorunlara ülke genelinde yaşanan ekonomik sıkıntıların da ilave edilmesi gerekiyor. Muhaliflerin ekonomi kartını da kullanmaya başladığı biliniyor. Gelişmeler sadece Suriye'nin bölünmesi ile de sonuçlanmaz, aynı zamanda sonsuz iç savaş bölgeyi sarabilir.
Konunun bir diğer vahim tarafı ülkenin güneyinde ikamet eden Dürziler ve kuzeyinde ikamet eden Kürtler dışında diğer ulusların sınır bölgelerinin bulunmaması ve ortak bölgelerde yaşamaları. Örneğin birçok şehirlerde Şii, Sünni ve Hıristiyanlar beraber bir şekilde ikamet ediyor. Şiilerin "başkenti" olarak kabul edilen Lazkiye şehrinde de diğer gruplar bulunuyor.
Suriye'de durum "değerlendirmesinin" uzun bir süre devam etmesi durumunda "çatışmasız bölünme" senaryosu gerçekleşemez. Bağdat senaryosunun tekrarlanmasına dair endişeler artıyor. İç savaş çok kan akmasına neden olabilir.
Batı ülkelerinin ve İsrail'in bunu anlamama ihtimali bulunuyor mu? Onların demokrasi talepleri devam ediyor. Özellikle de İsrail yönetimi son zamanlarda yapmış olduğu açıklamalarında Suriye'de yaşanan gelişmelerle ilgilerinin bulunmadığının ve huzursuzluğun kendi sınırlarına da sıçrayabileceğinden endişe duyduklarını belirtiyor.
Ancak hem İsrail hem de batı ülkeleri Suriye'ye karşı bilinçli politika yürütüyor. Nitekim İsrail dışişleri bakanı Avigdor Liberman'ın da son açıklamasının altının özellikle çizilmesi gerekir. Liberman dünya kamuoyunun Suriye'de yaşanan gelişmelere gerekli tepkilerin vermediğini beyan etmişti.
Suriye'nin bölünmesi ve iç savaşa girmesi durumunda İsrail hiçbir şey kaybetmeyecek. Birincisi Esad yönetimi İsrail sınırlarında güvenliğin garantisi sayılamaz. Filistinlilerin İsrail tarafından işgal edilen Golan tepelerine son iki giriş çabalarının hatırlanması yeterli olacak. Bu girişimler sonucunda çok sayıda insan hayatını kaybetmişti.
İkincisi Esad rejiminin devrilmesinin Suriye'nin Golan iddialarını da ertelemesi anlamına geleceği kesin. Iç savaş durumundaki Suriye vatandaşları bu konu ile ilgilenmeyecek. Daha önce Arap ülkeleri içerisinde en önemli etkiye sahip olmuş ülkelerden birisi Irak'ta da benzer gelişmeler yaşanmıştı. Irak şu anda bütünlüğünü kaybetme aşamasında. Teorik olarak da İsrail'in Basra körfezi müttefiklerine tehdit olamaz. İşgal güçlerinin bölgede bulunmasına rağmen ülkede iç savaş devam ediyor.
Suriye konusuna geri dönecek olursak, İsrail'in Esad rejimini devirmesi ile beraber önemli kazançlar elde edeceği kesin. Birincisi Suriye, İran'ın en önemli müttefiki... İkincisi Suriye'de yaşanacak rejim değişikliği komşu Lübnan'da da güç dengelerini önemli ölçüde etkileyecek. Lübnan'da İsrail ile savaş durumunda olan Hizbullah varlığını gün geçtikce daha fazla hissettiriyor. İsrail kaynaklarının iddiasına göre Hizbullah silahlıları son günlere kadar Suriye'den önemli destekler alıyordu. Ayrıca İran'ın yardımının Hizbullah'a ulaştırılması konusunda da Suriye önemli rol almaktaydı. Esad'ın devrilmesi ile beraber bu gibi sorunlar ortadan kalkmış olacak.
Gazeteye açıklamada bulunan Suriye ve Lübnan savunma biriminin başkanı Halid Aliyas bölgeye yabancı ülkelerin hedeflerinin Irak ve Suriye gibi ülkeleri yok etmek olduğunu ifade etti. Benzer durum Lübnan da gözlemleniyor. Batı ülkeleri Sudan ve Mısır'ı bölmeye çalışıyor. Aliyas batılıların büyük Arap devletlerinin varlığının devam etmesine karşı olduğunu bölgede iç savaşın yaşanması için çaba sarfedildiğini ifade etti. Bundan sonra ise batı ülkeleri kendi çıkarlarını gerçekleştirmeğe devam edecek.
Daha küçük ülkelere direktiflerin verilmesi büyük ülkelerle kıyaslandığı zaman daha kolay... Petrol ve doğalgaz gibi konularda da benzer durum geçerli. Başka bir ifadeyle batı ülkelerinin Arap Müslüman ülkelerini yok etmek için yola çıktığı kesinleşmiş durumda. Onlar Arap birliği düşüncesinin altına büyük bir bomba konuşlandırdı.
Pravda Gazetesi'nden Dünya Bülteni için İbrahim Ali tarafından tercüme edilmiştir.