Modern kadından ne anlaşıldığı erkek yazarların/yazar erkeklerin kaleminde hiçbir zaman net değildir esasında.Mesela Mithat Cemal Kuntay'ın "Üç İstanbul "adlı romanında sarıklı ve cübbeli Tevfik hoca tiplemesi vardır.Bütün zamanların tiplemesidir bir bakıma.Aşağıda okuyacağınız satırları, cemaziyyel evvelini bildiğiniz, şimdilerde sizi dost olmayacak kadar "ötekileştirmiş" olan, eski dostlarınız için siz dahi kullanabilirsiniz.

"Tevfik hoca zengin olunca sarığını attı. Fakat sarık kafalaşır, cübbe derileşir, insandan çıkmaz. Tevfik Hoca 'nın da fesi ; "Ben sarıktım!" ,ceketi "Ben cübbeydim!" diye haykırıyordu. Softa yoktur ki, kılığını değiştirdikten sonra da, hatta ensesinden belli olmasın. Daha zengin olunca karısını da bırakmıştı. Zaten ne zamandan beri Tevfik Hoca, Moiz ve Adnan'a "Efendim" diyordu,"bizim kadınlarla aile kurulmaz, Avrupalı kadın olmalı."

Tevfik Hoca'nın Avrupalı kadın dediği Samatya'da genel ev sermayesi olan Filareti'den başkası değildir.

"Üç İstanbul"un yayınlanış tarihi 1938.70 yılda kadın algısı,kadınlar üzerinden yapılmakta olan tartışma konularına bakarak çok şeyin değişmiş olduğunu söylememiz mümkün mü?Hayır!

Kadınların başlarını örtme ve açma hakkının sadece geleneksel-modern kodları etrafında tartışılması; gardrop batıcılığını müdafaa edenlerin baskılarıyla sığ bir zeminde yayıldıkça yayıldı .Bilgisiz ve birikimsiz insanların dindar kimliği "aşağılamak" için ortaya atmış olduğu sorulara cevap vermek öncelikli hale geldiği, daha doğrusu mesele daima medyatik gündemin bir parçası olarak kaldığı için, tartışıldıkça anlaşılacağına tartışıldıkça anlamsızlaşan bir yapıya dönüştü modern dünyada Müslüman kadınların durumu.

Abdullah Harmancı geleneksel kadınların "daha az maliyetli" olduğunu söylerken "hangi geleneksel kadın" sorusuna da cevap vermek durumunda esasen. Eğer tesettürlü kadınları "geleneksel" kodlarıyla imliyorsa, tesettürlü kadınların "daha maliyetli" olduğunu hatırlatmak gerekiyor.

Evet tesettürlü kadınlar daha maliyetli.Kamusal alanda tuttukları yer "bela"nın ikiz kardeşi .Muhafazakar erkeklerin tarihi ve dahi "talihi", artık eşlerinin üzerinden yazıldığı ve bu tarih gittikçe ağırlaştığı için tesettürlü genç kadınlar "bela"nın ikiz kardeşi.Başörtülü eşler toplu resmin bir parçası olarak algılandıkları sürece sorun yok.Eşlerinin terfisi için "katkı payı " bile sunabilirler.

Sorun, toplu resimden çıktıklarında, "modernlik" kodlarını değiştirdiklerinde başlıyor. Üniversite mezunu başörtülü şehirli kızlar hiçbir zaman kimliklerini "geleneksel " vurgusu üzerine bina etmemişti .Başörtüsü yasaklarını savunanların da, başörtüsünü savunanların da bir türlü anlayamadıkları bir durum bu. Muhafazakarlığı eşiğin ev tarafına ait bir "saklanma" olarak algılamanın ötesine geçememişler için, kamusal alanda "görünen" tesettürlü kadınlar, zaten hiç evvel zaman kadınlarına, mesela bir zamanların ananelerine benzememektedirler.

Üniversite mezunu ilk tesettürlü kuşak kendi kimliğini "şehirli,tahsilli ,yeni dindar kadınlar" olarak belirlemişti. "Geleneksel kadın" olarak değil.

Şule Yüksel Şenler, kendi konumunu camide vaaz eden değil,düğün salonunda konferans veren kadın olarak "başka bir yer"de tasvir etmeye özen göstermişti. "Geleneksel erkekler" belki de bu konumu "modern" buldukları için Şule Yüksel'e canı gönülden destek olmuştu.

Post-modern zamanlarda, hiçbir konum "muhkem" kalmadığı için tesettürlü kadınların bunca "kimsesiz" kalışı.Tesettürlü kadınlar edebiyat ve düşünce dünyasında düşüncenin ve edebiyatın sıkıntısını tek başına omuzlamaya çalıştıkça yalnızlıkları artacak.Hiçbir tesettürlü kadın Şule Yüksel Şenler gibi "bayrak"laştırılmayacak.Şule Yüksel Şenler'e muhafazakar erkeklerin vermiş olduğu destek ve Şule Yüksel Şenler'in "söylemi" analiz edilmeden, "dindar-şehirli/kadın" vurgusunun esasında neye tekabül ettiği hiç anlaşılmayacak.(Tam da burada Hayrünisa Gül'ün kıyafetlerini şiddetle eleştiren Şevket Eygi'nin şık ve şehirli mesture olarak gördüğü Şule Yüksel Şenler'i köşe yazarı yapacak kadar desteklediğini hatırlamakta/hatırlatmakta fayda var.)

Abdullah Harmancı, "muhafazakar ve kafası karışık erkek" kahramanları aracılığı ile çok başarılı bir toplumsal analiz ortaya koyuyor."Geleneksel kadın"ın, muhafazakar kafası karışık erkeklerin bilincinde nasıl bir imaj taşıdığına dair önemli ip uçları veriyor .Özellikle "Yokuş Aşağı" öyküsü muhafazakar erkeğin "kafa karışıklığını" çok iyi anlatan bir öykü.Geleneksel bir kadın ile evli olan; geleneksel bir kadın ile evli olmanın bütün "konfor"unu yaşarken, aynı zamanda o konforun bedelini ödemekten vazgeçmiş adamın hikayesi "Yokuş Aşağı".

Muhafazakar erkek konusunda kısmen ortak bir tanıma varmak mümkün iken, "geleneksel kadın" a dair bir tanım üzerinde anlaşabilmek pek mümkün görünmüyor. "Mendil Altında"nın hayallere teslim olmuş kadın kahramanı, "geleneksel kadın" mıdır mesela?

Ortak bir tarif üzerinden anlaşabileceğimiz "geleneksel kadın" yok. Hiç eğitimsiz,köyünden dışarı çıkmamış kadınlar bile " sabah/kadın kuşağı" programlarının müdavimleri olarak, çok değil kendilerinden sadece yirmi yıl önce doğmuş kadınlardan çok farklı düşünüyor ve çok farkı taleplerde bulunuyor.Post-modern zihniyetin sündürülmüş "hemen şimdi-ebediyyen şimdi"den mayalanan zaman algısı, hiç kimseyi olgunlaştırmadığı ve hiç kimsenin yaşlanmasına ve kemale ermesine izin vermediği için; yirmi yıl önce doğmuş olanlar da beş yıl önce değer verdikleri şeyleri "değerli" bulmakta zorlanıyor.Yani herkes durduğu yerde değişiyor.Fakat bu değişme, gelişmeden ziyade yozlaşmanın mayasını taşıyor.

Eskiye ait ol(a)mayan,ki bu zamanın ve mekanın modernleşen çehresinden dolayı zaten mümkün değildir,fakat yeniye de dahil edilmek istenmeyen kadınlar, sürekli "kim bunlar" sorusuna muhatap kalıyor.

"Ben kimim?" sorusu ontolojik bir alana tekabül ederken; "sen kimsin"/"kim bunlar" sorusu giderek daha yoğun bir şekilde kriminolojik alana tekabül ediyor.

Geleneksel kadınların maliyeti diye mi başlamıştık yazıya…Abdullah Harmancı'nın ödülünü tebrik edip, "hangi maliyet" diye bitirelim.

Not:Abdullah Harmancı vermiş olduğu söyleşide "geleneksel hanım" tabirini kullanıyor.Kavramsal açıdan "hanım" kelimesinin durumu karşılamadığını düşündüğüm için,meseleyi tartışırken"geleneksel kadın" vurgusunu tercih ettim.


Kaynak: Yeni Şafak