Fernand Braudel, üslubunu sevdiğim, eserlerini takip etmeye çalıştığım bir tarihçi. Yenilerde okuduğum, Braudel yönetiminde hazırlanan Akdeniz- Tarih, Mekan, İnsanlar ve Miras isimli kitap, konu başlıklarıyla bir hayli önemli geldi bana. (Çevirenler: Necati Erkurt, Aykut Derman, Metis; 2007) Tek Bir Tanrı, Aile ve Mekanlar bölümünü bir solukta okudum sanki.
Göçler bölümünü, Mekanlar bölümünün de yazarı olan Maurice Aymard kaleme almış. Aymard, yeryüzü kültürünün, medeniyetlerin oluşumunda büyük göçlerin etkisini hayli akıcı bir dille anlatıyor. İlginç ayrıntılarla genişleyerek hepimizi içine alan bir serüven bu. Yağmacıların, istilacıların, yurdundan kovulanların, elinden kapılan ekmeğin peşine düşerek Batı'ya, daha Batı'ya ulaşmaya çalışanların, pasaportsuz sınır farelerinin, tenekeden motorlarla deniz dibine gömülen kaçak yolcuların çoğu zaman acı dolu hikayeleri saklı, göç yollarında. Yurtlarını terkeden insanlar bazen daha iyi bir hayat sürdürme umudu, bazen ise canını kurtarma kaygısı ile tek başına ya da kafileler halinde kuzeye ya da batıya doğru yollara düşüyorlar.
Mesela 12. yüzyılda yazılmış Mısır metinleri, öküzler tarafından çekilen, içlerine kadın ve çocukların doldurulduğu arabaların Kuzey halklarının, deniz halklarının izlediği yolu izlemesini anlatıyor.
Akdeniz ayrıca modern dönemlerde Kuzeyli zengin istilacıların yazlık mekanı olarak, yeni bir tecrübeyi yaşıyor. Kısa süreliğine yerli halka gelir getiren farklı bir hayat tarzı kuruluyor bu beldelerde. Yazarın anlatımıyla: "... yabansıllık ve folklor tüketicisi olan ve Akdeniz tarzı yaşama, bir gerçeğe katılır gibi değil de bir oyuna katılır gibi katılan bu istilacıları Akdeniz; tarihinde ilk kez yüzeysel olarak özümlemekte ve onlar tarafından özümlenmek, nesne durumuna indirgenmek tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır." (Sf. 216)
Aymard'ın büyük ya da etkileri sarsıcı olan küçük ölçekli göç dalgaları üzerine bu oylumlu ve ilgi çekici yazısında dikkatimi çeken, İsrail devletinin kuruluşunun ardından onlarca yıldır çadırlarda yaşamaya mecbur edilen, duvarlarla özgürlükleri sınırlanan Filistinlilerin dramından tek kelimeyle dahi söz edilmemesi oldu
Akdeniz'deki göçler üzerine yazılan, sürgünleri ve mültecileri de içine katan bir yazıda görünmüyorsa, nerede bulacağız Filistinli göçmenin, mültecinin yüzünü peki...
Belki, İstanbul'da bir hastanede.
İHH (İnsan Hak ve Hürriyetleri) İnsani Yardım Vakfı İsrail saldırılarında yaralanan 59 Filistinli'yi tedavi için özel bir uçakla İstanbul'a getirmiş.
Yaralıların içinde bulunan 25 yaşındaki Mehe Abul Hatal, 7 aylık hamile. Bir bacağı kesilmiş, diğerinin kesilmemesi için çaba gösteriliyor. Hatal, duygularını anlatırken, "İsrail çoluk, çocuk, kadın demeden herkesi vuruyor. Beni de bacağımdan vurdular. Zaten çoğumuzu bacağından vurdular, bir daha yürümememiz için. Ben kaybettiğim ayağımı istiyorum. Onu verebilirler mi bana? Hayır. Ama istiyorum ki başka insanlar zarar görmesin. İsrail'in saldırılarını durdurmak için bütün insanlık harekete geçmeli", diye konuşuyor.
Ya da Nizar Kabbani'nin bir şiirinde görünüyor, sığınmacı Filistinlinin yüzü....
...Bizi tanıyan yok bu çölde
Ne bir hurma ne bir deve
Ne bir direk ne bir taş
Ne Hind var ne Afra
Evrakımız kuşkulu
Efkârımız garip
Tanımaz bizi petrol içenler
Gözyaşı ve acı içenler...
("Neden Yorgun Oğlu Kırgın İnsan Hakları'ndan Sınıfta Kaldı"dan, Gazaba Uğramış Şiirler içinde, Mütercim: İbrahim Demirci, Mavi Yayıncılık; 1997)
Sınır boyları, taş duvarlar, hastaneler ve şiir dizelerinde görünebilir; fakat asla evrensel geçerliliği olan bir hukukta yer alıyor değil, Filistinli'nin yüzü.
"Bugün 'demokratik' totaliterizm daha da sağlam bir biçimde yerleşiklik kazanmış durumda. Bu kölece düşünme tarzına karşı, uğruna dünyanın egemen halini ve mutlak adaletsizliğini kabul etmeye mecbur edildiğimiz bu sefil ahlakçılığa karşı, özgür düşünebilen herkesin ayaklanması bugün her zamankinden daha fazla gereklidir" diye yazıyor, Alain Bodiou, 'Etik'inde.
Ne insan hakları söylemleri ne de bu söylemleri taşıyan kurumlara güven kaldı. Olup bitenlere zengin ülkeler kadar İslam (ve Arap) ülkelerinin çoğunun yöneticileri de seyirci duruyor. Filistinlilere dayatılan 'kırmızı' hatlar, iki yıl kadar önce Amerikan yeni muhafazakar akımının bir dergisinde emekli bir general tarafından dillendirilmiş olan 'kanlı sınırlar'a dönüşmeye devam ediyor.
Kaynak: Taraf Gazetesi