Klasik Ortadoğu coğrafyası, “emperyalist laikçi yapılanma ve Osmanlı Devleti’nin yerini dolduracak başka bir siyasi aktörün ikâme edilememesi” gibi çeşitli örtülü sebepler yanında; görünürde, İsrail-Filistin uyuşmazlığı sebebiyle “istikrarsızlık yarımadası” hüviyetini kazanmış bulunuyor. Madem görünürdeki istikrarsızlık unsuru olarak “İsrail-Filistin uyuşmazlığı” ileri sürülüyor; öyle ise, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) gibi postmodern ve neoliberal küresel projeler yokmuş varsayımından hareket edilerek, Ortadoğu’da istikrarın tesis edilebilmesi için “İsrail-Filistin barışı” yeter ve gerek şart olarak kabul edilmelidir. Aynı koşul ve beklentiler varsayımı altında; İsrail’in huzura ulaşabilmesi ve klasik Ortadoğu’nun istikrarlı bir yapıya kavuşturulabilmesi için, “uyum ve uzlaşı temelinde” İsrail ve Filistin adlı iki eşit devletin taraflarca kabulü sağlanmalıdır.
İleri sürdüğümüz bu görüşün gerçekte dayanaksız ve göz boyama amaçlı propagandalardan esinlendiği gerçeğine rağmen, Ortadoğu sorununu İsrail-Filistin gerginliğine dayandırmak bile çözüm için önemli ve somut bir uğraş alanı sunmaktadır. O nedenle, burada Ortadoğu’da yaşanan diğer sorunların varlığını yadsıyarak doğrudan Filistin-İsrail sorunu üzerinde odaklanmayı denemekteyiz. Bu ciddi yoğunlaşma gayretimize rağmen, Filistin-İsrail gerilimi üzerinden Genişletilmiş Ortadoğu Coğrafyası (GOC)’nın geneline yönelik projelerin provasının etkisinden kurtulamıyoruz. Dolayısıyla, Filistin-İsrail hesaplaşmasına değinirken, GOC’nin tamamını ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi (GOP)’ni göz önünde bulundurmak zorunda kalıyoruz. Buradan hareketle, İsrail-ABD-AB mihverinin örtülü operasyonları sayesinde ikiye bölünen Filistin’in, görünenin ötesinde, gerçekte hangi amaçlara hizmet etmek üzere parçalandığı hususu epeyce zihnimizi yoruyor.
Yine de biz, öncelikle Filistin’de neler olduğu sorusu üzerinde yoğunlaşmak durumundayız. Bugün İsrail tarafı, ABD’nin de doğrudan desteğiyle Filistin Devleti’ni ikiye bölmüş bulunuyor. Dillendirilen fikirlerden en baskın olanına göre; ABD-AB-İsrail mihveri, “Hamas- El Fetih gerilim ve cepheleşmesini” bütün bu coğrafyadaki ülkelere yayma hesapları güdüyorlar. Bu açık gerçeği göz ardı ederek, “küçük hesaplar” peşinde koşan Mahmut Abbas ve Muhammed Dahlan ikilisi, kendilerince “İsrail mandası” üzerinden “tarihi haklarını” koruyacaklarını zannediyorlar. Benzer bir hatayı, “ters mantıkla” Hamas yöneticileri de yapmış bulunuyorlar.
Hâlbuki birkaç hafta içerisindeki sıcak gelişmelere bakılınca bile, hem ABD-İsrail güdümüne giren “El Fetih” ve hem de “başına buyruk” olduğunu zannına kapılan Hamas, ne olursa olsun törpülenerek daha da marjinalleşmeye ve Ortadoğu gerçeğinden belki de tamamen kopmaya mahkûmdurlar. Zaten ABD-AB-İsrail mihveri, yakın dönemde bu durumun bir benzerlerini, “Fethu’l İslam-Hizbullah rekabeti” üzerinden Lübnan’da ve etnik ya da mezhep ölçeğinde de Irak’ın çeşitli bölgelerinde hızlı bir şekilde denenmek üzere olduklarının sinyallerini daha şimdiden vermiş bulunuyorlar. Ama bütün bu “neoemperyalist zorlamalara” rağmen, bölge insanının değerleri ve şahsiyetli Müslüman kimliği bu tarz “yamanma ve yavrulanmalara” sempati beslemeye pek müsait değildir.
Bu durumun farkında olmalarına rağmen; üçlü mihver, “duygu, his, heves, hesap, nefret, önyargı ve kininin esiri” oldukları için, “İsrail’in geleceğini tehlike altına atma pahasına” Genişletilmiş Ortadoğu Coğrafyası’nda yüzlerce “kent devleti” oluşturma projelerine Filistin toprakları üzerinde start vermişler bulunuyorlar. Gerçekten İsrail’in tatminsizliği ve neredeyse bütün klasik Ortadoğu coğrafyasındaki devletleri “küçük devletçiklere parçalayarak” kontrolü altına alma hayali sebebiyle, bu kutsal coğrafya bir türlü “barışın yumuşak ve sıcak yüzüyle müşerref” olamıyor. Kuşkusuz, bu ümitsiz ve üzücü süreçte “kılavuz proje” ise bilindiği gibi BOP ya da GOP’tur.
Ne yazık ki, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) denen neoemperyalist projenin değişik versiyonları açık dille seslendirilebiliyorsa bunun başlıca sebebi “halktan kopuk ve Batılılara bağımlı” Arap Devletlerinin yöneticileridir. Dolayısıyla bugün Filistin, Lübnan, Sudan, Irak ve Yemen gibi devletlerde başlatılmış olan “parçalara ayırma süreci” ve sırasıyla bütün Büyük Ortadoğu Coğrafyasına yaygınlaştırılma hedefi güdülen “ufalama ve uydulaştırma” hesaplarının başlıca sorumlusu da yine aynı “halktan kopuk” Arap Hükümetleridir. Mesela, toprakları işgal altında bulunan Filistinli grupların, “asıl düşmanlarını” unutup kendi aralarında “küçük hesaplar” uğruna boğazlaşmalarına bütün Arapların seyirci kalmasını gerçekte “Arap devletlerinin ve hatta Arap Ligi’nin” dışa bağımlı ve güdümlü yapıya sahip olmalarından başka neyle izah edebiliriz ki.
Ortadoğu’daki Müslüman halklar bir tarafa bırakılırsa; işte, böyle müsait ortamdan cesaretle, durumu tamamen kontrol altına alma içgüdüsüyle hareket eden İsrail ve ABD, bölgeyle ilgili projelerine hayatiyet kazandırabilmek adına, “kedinin fareyle oynadığı gibi” hem bölge ülkeleriyle oynuyorlar ve hem de herkesle alay edercesine projelerinin farklı versiyonlarını deneyerek en uygun olanı netleştirmeye çalışıyorlar.
Bölgede bunca oyunlar oynanır ve şaşırtıcı umursamazlıklar yaşanırken; hızla palazlanarak Batı’ya kafa tutacak konuma gelmek üzere olan Rusya ve Çin’den hiçbir ciddi tepki gelmemektedir. Bunda, bölgedeki “örgütlü kesimlerin zayıflığı” ile ekonomik yapıların kontrolden çıkmış olmasının çok büyük etkisi vardır.
Öte yandan, bölgede yaşanan bunca hukuk dışılığa, acımasızlığa, gözyaşına ve aymazlığa karşın; bölge ülkelerinden hiçbirisi ve bütün İslam dünyası hiçe sayılarak, Filistin iç kargaşası başta olmak üzere, bütün bu coğrafyanın endişe verici geleceğini belirlemekle ilgili olarak BM-AB-ABD-Rusya’dan müteşekkil “dört büyük aktör” belirlenmiş bulunuyor.
Yani dünyaya deniyor ki; bu coğrafyayla ilgili her şeye ABD, AB ve Rusya ile birlikte, dünyanın geriye kalanını temsilen de Birleşmiş Milletler (BM) “ortaklaşa” karar verecekler. Ancak, Rusya’nın buradaki konumu geçici ve oyalama taktiğinden başka bir şey değildir. Tabii ki, bu dörtlünün lideri de ABD olduğu için; ABD Başkanı Bush’un isteği doğrultusunda, “sürecin arabulucu hakemi” olarak da eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’i tayin ediyorlar.