Ey Türk milleti! Varlığın tv dizilerine armağan olsun!
Bir gün Seymen Ağa Levi"s kotunu giyinmiş, metrosexüel kimliğini takıp takıştırmış bir halde, Amerika"ya uçmaya karar verir. Aslında tek amacı tahsilini bu gâvur ellerde tamamlayıp, inancını ve kültürünü kaybetmeden memleketine geri dönmektir. Fakat az biraz feminist ayaklarında takılan, dik başlı ve çokbilmiş esas kızı görünce, her şeyi unutup aşkın yalan rüzgârına yelken açar.
Bu arada Onur Bey, onca paranın pulun içinde-nedense-bir türlü aradığını bulamamış halleriyle, elin masum kızını iki yüz bin dolara baştan çıkartıp, bir de üstüne gene nedense-aşık olmuş durumdadır. Oysa kara gözlü, hep aynı topuzlu Şehrazat, o siyah geceyi ,çamaşır suyuyla beyazlatmaya çalışmaktadır. Ender ise Mehmet ve Nermin"i kör olasıca kör kurşunlarla vurmuştur. Aşkın ikilemleri ve üçlemleri kendini dörde katlamışken, Aslı, evliliğin çetrefilli yollarında manevra kabiliyetlerini cilalamaktan sıkılmıştır. Burhan"ın zengin kız tavlama hezeyanları gerçeğe dönüşmek üzereyken, arabesk hallerini şehirleştirme çabası komikliğine limon sıkmaya devam etmektedir.
Otuz sene önce de aynı entrikalar çevriliyor, aynı dolaplar dönüyordu bu sektörde. Kahvaltı yaparken dinlediğimiz radyo tiyatrosu ve arkası yarınlar, ertesi güne hayal ısmarlamak adına kendi görevlerini çok iyi yapıyorlardı. Televizyonda ise yerli yapımlar olmadığı için Amerikan dizilerine talim ediyordu Türk halkı. Kötü karakter Ceyar"ın, elinde viski bardağıyla, kapitalist patron havaları, kadınların özgür ama aynı anda materyalizm kokulu para ve güç kavgaları, köylüden kentliğe herkesin kanına işlemişti. Dallas üzerine bahse giriliyor, bir kadının ölürken Dallas adını sayıklayarak can verdiği efsaneleri dilden dile dolaşıyordu. Aşk gemisi, Komiser Kolombo, Charlie"nin Melekleri, Köleler, sonraları Yalan Rüzgarı. Cesur ve güzel ve entrikaların duayeni Brezilya dizileri
Şimdi adını hatırlamadığımız ama izlerken kendimizi kaybettiğimiz bu hayal sömürücü dizileri, kendi kültürümüzü ve inancımızı hazmedemeden,anlamaya çalışmakla uğraştık yıllar yılı..Ortaya çıkan ise gürültülü bir geğirtiydi o kadar..
Şimdilerde yerli versiyon, ajitasyon kılıklı senaryolar elden ele dolaşırken ,her akşam iki dizi birden üst üste işkencesi, adeta bir çılgınlık halinde evlerimize konuk oluyor. Nelerimizin yitip gittiğini biliyor muyuz acaba?
Bir kere kendini yaşayamayan ve sorgulamayan bireyler olarak elbette başkalarının hayatlarını röntgenleyerek mutluluğu arayacağız. Başkası hep cazip ve ulaşılmaz olacak. Eğer kendimizi sevmez ve nefislerimize eziyet eder isek, bu içine düştüğümüz anlamsızlık çukurundan asla çıkamayız. Başkalarının bulduğu anlamlara ağzı açık ayran delisi gibi bakarız. Her anımızın Yaradan"ın bir lütfu ve doğruyu bulma yolunda bir adım olduğunu özümsersek, kendi anlamımızı bulmak çok daha kolaylaşır. Kimliksizlikten dolayı, başkalarının kimliklerine yapışırsak ancak alıntı bir hayat yaşarız.Yani gerçek olmayan kendimiz olamadığımız yalan bir hayat.Demem o ki başkalarının hayatlarını boş verin.. Kendinize dönün, kendi yaşamınız üzerinde, kendi kontrolünüzü elinize alın. Diziler yalan, siz ise gerçeksiniz ..