Yargı ve güvenlik düzeninde yapılmış olan yanlışlar ve bu yanlışların medyadaki bazı savunucuları, Ergenekon ve Balyoz davalarını sulandırmak, itibarsızlaştırmak isteyenlerin değirmenine su taşımış, taşımaya da devam ediyorlar.

 

Bu satırların yazarı diye başlayan yazı yazmak hoşuma pek gitmez.
Ama bazen gerekiyor.
Evet, bu satırların yazarı öteden beri Türkiye’nin asker sorunu ile iç içedir. Kırk yılı geçen gazetecilik kariyerinin belki de büyük bölümü asker sorunuyla haşır neşir geçti.
Bir zamanlar kendisi de sorunun parçasıydı. Sonradan çözümün parçası olmaya çalıştı.
Bugün de öyle.
Bu satırların yazarı, kitapları ve köşe yazılarıyla asker sorununun çözülmesine ve Türkiye’de demokrasi ve hukuk devletinin yerli yerine oturması için çaba sarf ediyor.
Bu nedenle de, özellikle 2002 yılı sonundan beri Ak Parti iktidarının askeri vesayeti gerileten adımlarını destekledi bu satırların yazarı.
Bu çerçevede, Ergenekon ve Balyoz davalarının taşımakta olduğu önem bu köşede sürekli vurgulandı.
Bir noktaya hep dikkat çekildi.
28 Şubat post-modern darbesinin kesintiye uğramasından ve Ak Parti’nin 2002 sonunda seçimleri tek başına kazanmasından hayal kırıklığına uğrayanlar, yeni 28 Şubat’lar ve darbe tertipleri için düğmeye bastılar.
Şu da unutulmasın: Bu tertipleri daha detaylı öğrenmek isteyenler için referans noktaları, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek ve Mustafa Balbay günlükleri olabilir.
Uzun lafın kısası:
1990’ların sonuyla 2000’lerin başındaki darbe tertiplerinin aydınlanması ve hesap sorulmasının, bu ülkede demokrasi ve hukuk devletinin önünü açacağını, dün olduğu gibi bugün de savunmaya devam ediyor bu satırların yazarı.
Ama dün olduğu gibi bugün de bir noktayı ısrarla, inatla belirtmeyi unutmuyor:
Eğer özellikle hukuk açısından gerekli dikkat ve özen gösterilmezse, Ergenekon ve Balyoz darbe yer.
Sulandırılır.
İtibarsızlaştırılır.
Bu süreç halen yaşanmakta!
Ne yazık ki öyle.
Yargı düzeninde, güvenlik düzeninde yapılan -kasıtlı, kasıtsız- yanlışlar ve bu yanlışların medyadaki bazı savunucuları, Ergenekon ve Balyoz davalarını sulandırmak, itibarsızlaştırmak isteyenlerin değirmenine su taşımıştır.
Taşımaya da devam etmektedirler maalesef.
Hangi yanlışlar diye detaya inmek istemiyorum.
Her şey gözümüzün önünde...
Demokrasi ve hukukun üstünlüğünü dert edinmiş olanların bu konuyu bir kez daha özenle düşünmelerinde yarar var.
Bu açılardan Fehmi Koru’nun dün Star’da çıkan yazısı önemliydi. Bazı satırlarının altını çizerek yazımı noktalıyorum:
“Bu yazıyı ‘Ergenekon’ sürecinin ülkenin eline geçen büyük bir fırsat olarak görmeyenlerin okumasına gerek yok; boşuna vakitlerini almak istemem. ‘Ergenekon süreci önemlidir’ diyenlere ise birkaç sözüm var...
Bu sürecin her aşaması ilkeli bir biçimde geçmelidir. Doğru ve arzu edilir bir amaç için bile olsa kural-dışı yollara asla başvurulmamalıdır.
Kural yalnızca yargı mensuplarını, güvenlik güçlerini, sürecin hukuki yönüyle ilgilenen devlet görevlilerini ilgilendirmiyor; konuya ilgi duyan, yazı ve yorumlarıyla kitleler önüne çıkanlar için de geçerli bir kural bu.
İlkesizliğin faturası çok ağır:
Bir yıl öncesine kadar Ergenekon sürecini hararetle destekleyenlerin oranına göre bugünkü oran herhalde çok daha düşük.
Daha da önemlisi:
Ergenekon sürecini geçmişte açık açık savunmakta zorlananların şimdilerde yeniden cesarete kavuşmaları ve kendilerini dinleyecek insanlar bulmakta da zorluk çekmemeleridir.
Ergenekon sürecine önem verdikleri halde ‘gazeteci’ kimliğiyle tanınmış kişilerin ve BDP’nin Siyaset Akademisi faaliyetlerine katıldıkları için üniversite öğretim üyesi ve yayıncı sıfatlı aydınların tutuklanmalarını savunanlar, destek çıktıkları süreci ilkeli davranmadıkları için yaralamış oldular.
Maalesef bu bir gerçek.
Hem de acıtıcı bir gerçek...
Kamuoyu önüne yorumlarıyla çıkanların polis ve savcılardan bir farkları olmalı, değil mi?
Galiba sorunumuz da bu.
Verdikleri zararın boyutlarını anlamakta hâlâ zorlananlar için yazıldı bu yazı...”

Kaynak: Milliyet