Türkiye’de asker-siyaset, asker-sivil ilişkilerinde taşlar yerli yerine tam olarak oturduğunda, Hilmi Özkök Paşa’nın demokrasi tarihimizdeki yerinin büyük harflerle yazılacağını düşünüyorum.
Eski Genelkurmay Başkanı, emekli Orgeneral Hilmi Özkök...
Geçen hafta manşetlerdeydi.
Silivri’de Ergenekon davasıyla ilgili olarak tanıklığına başvuruldu.
Mahkemede yaptığı açıklamalarda, 2003 ve 2004 yıllarındaki darbe tertipleri konusuna herhangi bir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ışık tuttu.
Balyoz davasına konu olan plan tatbikatına ilişkin de amaç dışına çıkılmış olduğunu belli etti.
Bir başka deyişle:
Yaşananları yine inkâr etmedi.
Yakın geçmişte ne söylediyse arkasında durdu. Bu tutumuyla sivil-asker bazı çevreleri bir kez daha hayal kırıklığına uğrattı.
O çevreler, Özkök Paşa’yı son yıllarda sürekli baskı altında tutup, 2003-2004’ün darbe tertiplerini inkâr etmesini sağlamaya çalıştılar.
Başarılı olamadılar.
Özkök Paşa fazla ayrıntıya girmedi. Buna özen gösterdi. ‘Asker dayanışması’nı da göz ardı etmeden çekti çizgiyi...
Ama öylesine bir tavır sergiledi ki, ‘demokrasi’nin gereğini yerine getirmekten geri durmadı.
Demokrasilerde askerin siyasete karışmasının ilke olarak yanlış olduğuna, askerin seçilmiş sivil otoriteye tabi olması gerektiğine inanan bir asker olarak hareket etti.
Türkiye’de askerin siyasete müdahalelerinin, en son 28 Şubat örneğindeki gibi, zaman içinde nasıl ters teptiğini ya da ekstra istikrarsızlıklara yol açtığını yakından gördü, yaşadı.
Bu yüzden, Ak Parti’nin 2002 sonunda seçimleri kazanmasıyla birlikte asker içinde fokurdamaya başlayan demokrasi karşıtı kazanın altına daha fazla odun atılmasını engelledi.
2003 ve 2004 dönemindeki darbe tertiplerini, muhtıra girişimlerini önledi.
Bu konuda Erdoğan-Gül ikilisi, Hilmi Özkök Paşa gibi bir Genelkurmay Başkanı’na sahip oldukları için ne kadar şanslı olduklarının herhalde bilincindedirler.
Erdoğan-Gül ikilisinin siyasal kararlılığı elbette önemli, hatta belirleyiciydi.
Ama başlangıç noktası unutulmasın.
Özkök Paşa olmasaydı, 2003 ve 2004’te rejimi kurtarmak, ‘askeri vesayet’in çözülüşüne giden yolları temizlemeye başlamak ve örneğin son olarak tutuklu yargılanan 40 general ve amirali emekliye sevk edebilmek pek öyle kolay olmazdı, diye düşünüyorum.
Türkiye’nin Asker Sorunu isimli kitabımı yazarken bir gazeteci olarak Hilmi Özkök Paşa’yı yakalamayı çok istedim ama olmadı.
Bazı konularda benden farklı düşündüğünü, bazı konularda da henüz konuşamayacağını belirtti.
Gazeteci milletinin klasik sayılabilecek ‘kışkırtmaları’na da gelmedi.
Tutumunu anlayışla karşıladım.
Dürüst ve prensip sahibiydi.
Daha önce de yazdım.
Türkiye’de asker-siyaset, asker-sivil ilişkilerinde taşlar yerli yerine tam olarak oturduğunda, bu bakımdan Hilmi Özkök Paşa’nın demokrasi tarihimizdeki yerinin büyük harflerle yazılacağını düşünüyorum.

Kaynak: Milliyet