Şunu baştan söylemeliyim: Başbakan Tayyip Erdoğan önceki akşam İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e tepki göstermeseydi, bugün ben dahil hemen bütün gazeteciler 'Burada kaplan, orada kuzu' türünden yazılar yazıyor olacaktık. Refahyol koalisyonunun başbakanı Necmettin Erbakan için sonun başlangıcı Libya lideri Muammer El Kaddafi'nin çadırında maruz kaldığı muamele karşısında sessiz kalması olmuştur.
Peres'in parmağını kendisine uzatarak sesini yükseltmesine, bölge hakkında bir şey bilmeden konuştuğu suçlaması yapıp bölgedeki başka siyasetçilerle karşılaştırmasına kim olsa tepki gösterirdi. Keza sunucu David İgnatius'un omzunu tutması, elini çekmesi,
gayriciddi üslubunu (onlarca panel yönetmiş bir gazeteci olarak söylemeliyim ki) yalnız Erdoğan değil, haysiyetine önem veren kimse karşılıksız bırakmazdı.
Erdoğan'ın tepkisinin dozu, 'Öldürmeyi iyi bilirsiniz' gibi ifadeleri eleştirilebilir, eleştiriyoruz da... Ama madem o toplantıya katıldı ve o davranışa maruz kaldı, tepki vermek zorundaydı.
Nitekim Türk halkı da büyük çoğunlukla bu tepkiye sahip çıktı. Muhalefet partileri dahi, neden tepki verildiğine değil, tepkinin dozuna ve Türk-İsrail ilişkilerinde, ABD ve Batı ile ilişkilerde yol açabileceği sorunlara vurgu yaptılar.
Sanırım Erdoğan, kendi ifadesiyle fazla diplomatik olmasa da, siyasette duygulara da yer olduğunu hem gösterdi, hem de bunun bir bedeli varsa ödemeye hazır olduğunu beyan etti.
Arap sokağı ayakta
Başbakan Erdoğan'ın İsrail'in Gazze harekâtı sırasında Filistinlilere sahip çıkması, hatta bunu Hamas'ın savunuculuğuna vardırması Arap kamuoyunda müthiş bir etkiye yol açmıştı. Erdoğan, belki de Atatürk'ten bu yana başka ülkelerin sokaklarında, o ülkenin vatandaşları tarafından resimleri taşınıp lehinde tezahürat yapılan ilk Türk lider olmuştu.
Bu durum önceki akşam Davos fırtınasından itibaren misliyle yaşanmaya başladı. Yalnızca dün Gazze'de düzenlenen on binlerce kişinin Erdoğan'a teşekkür için toplandığı gösteriyi
kastetmiyorum. Arap dünyasının genelinde, o ülkelerdeki yöneticileri rahatsız edecek kadar Türkiye lehine bir hava esmeye başladı.
Üstelik yalnız sokakta değil, okumuş yazmış takım arasında da. Ürdün'de üst düzey yöneticilik yapan ve Batılı eğitim almış, Batılı hayat tarzına sahip arkadaşım, "Son altı haftadır Türkiye'nin bölgede gösterdiği liderlikten gurur duyuyorum" diye yazıyordu.
Bunlar güzel gelişmeler; tabii kendinizi kaptırmamak kaydıyla. Çünkü bir gün önce Saddam'a canım feda diyen, ertesi gün resimlerini ayakları altına alan da aynı Arap sokağıdır. İster Arap sokağı, ister İstanbul sokağı olsun, siyaset sokaktan destek alır, ama kendisini kaptırırsa, sokağın esiri olabilir.
Yangın kontrol altında
Erdoğan'ın Davos'taki paneli fırtına gibi terk etmesiyle birlikte diplomatların yangın söndürme faaliyeti başladı. Başbakan, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sargisyan ile görüşmeye girdiğinde, Davos, Ankara ve Kudüs'te telefonlar çalışmaya başlamıştı. Yangını kontrol almak için ilk çaba da Erdoğan'dan geldi. Kameralar karşısında çıkan Erdoğan'ın hedefinin Peres'in şahsı, ya da İsrail halkı olmadığını, tepkisinin sunucuya olduğunu söylemesi, Peres tarafından dikkatle izlendi. Yine telefonlar çalıştı. Peres, Erdoğan'ı aradı, Erdoğan telefona çıktı. Peres, sesini hakaret amacıyla yükseltmediğini, Erdoğan'ı şahsen hedef almadığını, 'üzgün' olduğunu söyledi. Erdoğan da üzülmüştü ve daha o anda mesele bir Türkiye-İsrail çatışması boyutlarına yayılmadan, Erdoğan-Peres münakaşası boyutlarında kontrol altına alınmıştı.
Dün sabah Peres'den 'Türkiye ile çatışma istemiyoruz' mesajı geldi, ardından İsrail'in Ankara Büyükelçisi Gabby Lavy 'Neleri aştık, bunu da aşarız' açıklaması yaptı.
Önceki akşamki erken yorumların aksine, Türk-İsrail ilişkileri stratejik hasar almayacak gibi görünüyor. Suriye, Pakistan gibi ülkelerle İsrail arasında arabuluculuğu bir süre unutabiliriz. Ama bölgede Türkiye'nin işbirliğinden yoksun kalan bir İsrail'in ABD açısından da pek parlak bir fikir olmadığı ortada. ABD'nin Davos'u 'Talihsiz olay' olarak niteleyip 'yola devam' temennisinde bulunması bu bakışı doğruluyor.
Dışarıda asıl çaba, Türkiye'yi Batı sisteminde tutmak, o nedenle Erdoğan'ın fazla üzerine
gitmemek olacaktır. İçeride ise Erdoğan'ın yerel seçim vitaminleri arasına Ergenekon'dan sonra İsrail de eklenmiş oldu.
Radikal