Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan misyonu olan bir adam. Arap Baharı ülkelerine yaptığı taze bir zafer turundan sonra bu hafta New York’ta BM Genel Kurulu’nda yapılacak Filistin devleti oylamasına ülkesinin kayda değer diplomatik ağırlığını koyacak. Çeşitli bölgesel meseleler hakkında Washington’ın kalbinde Başkan Obama’yla da görüşüyor: İsrail’in gitgide artan diplomatik tecridi, İran nükleer programı, çökmekte olan Esad rejimi, Arap dünyasında filizlenen demokrasi. Türkiye bu meselelerin her birinde birçok bakımdan bizzat ABD’den çok daha önemlidir.

Türkiye’nin İsrail’le ilişkileri çözüldüğünden dolayı Türkiye’nin ABD’yle eski ittifakından uzaklaştığı hakkında pek çok kelam ediliyor. Fakat gerçekte, Ankara’nın Washington’la ne kadar geniş bir ortak  zemine sahip olduğu ve bu iki ulusun gündemlerinin birbirlerine nasıl da yakın olduğu çarpıcıdır. 2003’te Irak Savaşına doğru gidilirken George W. Bush Amerika’nın Ortadoğu’da “özgürlük gündeminden” bahsetmişti. Yapılan Batı müdahalelerinden sonra Irak ve Afganistan’da kurulan rejimler demokrasinin faydalarını – nazikçe söylemek gerekirse – öyle pek tanıtmamıştı. Fakat şimdi, ABD’nin Ortadoğu’da despotizm kısır döngüsünü ve siyasi işlevsizliği tetiklediği bir on yıl sonra, Bush’un gündemi sonunda gerçekleşiyor. Erdoğan gerçek ve kalıcı demokrasiyi kendi muhitinde teşvik konusunda Bush’tan daha avantajlı bir yere sahiptir.

Türk köşe yazarı Mustafa Akyol Islam Without Extremes adlı yeni kitabında şöyle diyor: “Bush yönetimi sırasında ‘özgürlük ve demokrasi’ kirli kelimelere döndü çünkü sinsi Batılı tasarımları/niyetleri gizlemeye yarayan kelimeler olarak geliyordu kulağa. Arapların, “özgürlük gündemini” inanç ve siyasetine güven duyacakları bir Müslüman emsalden duymaları gerekiyor”

Erdoğan’ın Mısır, Tunus ve Libya’ya yaptığı seyahate bakın. İsrailci eleştirmenler – Wikileaks’in ifşa ettiği son ABD Dışişleri Bakanlığı yazışmalarına göre İsrail’in Ankara büyükelçisi Gaby Levy dâhil – Levy’nin sözleriyle Erdoğan’ı “bizden din yüzünden nefret eden” tehlikeli bir İslamcı radikal diye resmediyorlar. Fakat Arap dünyasında yaptığı tur sırasında bölgede yumurtadan yeni çıkan demokrasilerin Şeriat’ı reddedip Türk tarzı laikliği benimsemeleri gerektiği mesajını verdi Erdoğan. Türkiye’deki ultra-laikçilerle süren 10 yıllık kavgasının 2008’de devirdiği Türk üniversitelerindeki başörtüsü yasağı gibi dinsel dışavurumların haksızca bastırılmasına karşı olduğunu söyledi. Fakat Erdoğan geçen hafta yaptığı konuşmada “Müslümanlara, Hıristiyanlara, Yahudilere ve ateistlere eşit haklar verecek laik Arap devletlerin kurulmasını tutkuyla savundu.

Bu mesaj Mısır’ın Müslüman Kardeşlerine ve Türkiye’nin ultra-laikçilerine biraz şok edici geldiyse dikkatlice dinlememelerinden dolayıdır. Türkiye’nin enerjik Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu geçen yıl Arap dünyasına sürekli uçup eski rejimleri kibarca – daha sonra o kadar da kibarca olmadı – demokrasi güçlerine karşı koymamaya sevketti. Erdoğan, Hüsnü Mübarek’e inmesini açıkça söyleyen ilk bölge lideri oldu ve Tahrir Meydanı’ndaki protestoculara hayati uluslararası meşruiyeti verdi.

Fincancı dükkânındaki fil – Türkiye ve ABD’nin gerçekte ne kadar çok müştereği olduğunu engellemektedir – elbette ki İsrail’dir. Erdoğan Hamas’ı “özgürlük savaşçıları” olarak övdü ve geçen hafta, gelecekte abluka altındaki Gazze’ye gidecek yardım gemilerine Türk donanma gemilerinin eşlik edeceği sözünü verdi. ABD ise Hamas’ın terör örgütü olduğuna inanıyor ve İsrail’in Gazze ablukasını destekliyor. Davutoğlu ve Hillary Clinton’ın Pazartesi günü yaptıkları bir toplantı bu esaslı uçurumu kapatacak bir köprü kurmadı. Fakat Ankara ve Washington arasındaki uçurum göründüğünden daha küçük olabilir. George W. Bush, nihâi bir Filistin devletine açıkça destek veren ilk ABD başkanıydı. Erdoğan ise farklılıklara oynamaktan dolayı suçludur. Arap turuna başlamadan hemen önce, İsrail komandolarının geçen yıl Mavi Marmara gemisinde dokuz Türk’ü öldürmesiyle ilgili olarak İsrail’le söz savaşını artırdı utanmadan. Erdoğan’ın başlıca hatalarından biri de – ancak siyasi başarısının sırrıdır da – tabiatından gelen ucuz popülist vuruşlarıdır (mesela İsrail’i şamarlayarak Arap sokaklarında itibarını artırması).

Esaslı mesele şu ki Türkiye, ABD’nin müttefiki olmayı sürdürmektedir ve önemi daha da artmıştır. Amerikalı devlet adamları, Mısır’daki vahşi ve yoz Mübarek rejimini desteklemekten başka seçenekleri olmadıklarına inandılar zira Mübarek rejiminin İslamcı köktenciliğe karşı müstahkem mevki olduğuna inanıyorlardı. Bu destek, Arapların gözünde Amerika’nın demokrasi hakkındaki sözlerine zarar verdi. Şimdi ise Erdoğan, Arap sokaklarının kahramanı, sırf demokrasi ve laiklik vaaz ederek değil Türkiye için parlak bir şekilde nasıl çalıştığını da göstererek geliyor (Türkiye GSMH’ni sekiz yıl zarfında iki kattan daha fazla artırdı ve totaliter askeri yönetimin mirâsını büyük ölçüde yok etti).  Ortadoğulu ve Avrupalı pek çok lider gibi Erdoğan da İsrail’in Gazze ablukasını şiddetle tasvip etmiyor. Fakat ABD Ortadoğu’da özgürlük gündemini takip etmekte halen ciddiyse, İsrail üzerindeki farklılıkların Türkiye’yle ittifakta parazit yapmaması gerekir. Erdoğan Irak Savaşının ve müteakip ayaklanmaların gerçek galibi olarak ortaya çıktı. Kısacası, Washington’ın kendi tarafında ihtiyaç duyduğu bir adamdır.

Kaynak: Daily Beast

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı