Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın bölgede ‘yeni Osmanlı stratejisini’ inşa etmeyi sürdürmesinde, Ankara’ya destek olacak alternatiflere yönelmek için Suriye dosyasını bir kenara koyduğu açık. Fakat sözgelimi Somali’ye gitmesi ve annesinin kucağında can çekişen çocuğun başına elini koyarken fotoğrafının çekilmesi fayda sağlamaz.
Somali’yi bir kenara bırakalım. Zira Erdoğan’ın “İnsanları etrafında toplamak istiyorsan, bu sorunun dizeleri üzerinde oyna” temelinden hareketle, Filistin davullarını yeniden çalma kararı aldığı kesin. İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’i dünya karşısında aşağıladığı Davos forumundan Özgürlük filosuna kadar Türkiye, Arap bölgesinde büyük bir nüfuz kazandı. İsrail ve Türkiye arasında işbirliğine dayanan bir tarihten sonra Türklerin İsrail’e karşı koyması, Arap bölgesini kendisine hayran bıraktırdı. Ankara’nın Tahran’ın nüfuzunu Lübnan’da Hizbullah ve Gazze’de Hamas hareketi kanalıyla Akdeniz’e ulaştıran Şii İran etkisine Sünni bir rakip olarak girişi, Arapları daha da hayran bıraktırdı.
Çelişkili Türk tutumları
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ortaya koyduğu komşularla ‘sıfır sorun politikasının’ şu an Türk politikasını gergin bir halat üzerinde yürümeye sevk ettiği açık. Bu yüzden Libya devrimini desteklemekteki Türk tereddüdü yüz kızartıcıydı. Bu yüzden Suriye’deki kanlı olaylar karşısındaki Türk çelişkisi de hayret verici. Erdoğan’ın, Kaddafi rejiminin yıkılışından emin olduktan sonra Libya Geçici Konseyi’ne, destek konvoyuna katıldığında da Suriye lideri Beşşar Esad’a uyarılarda bulunarak Suriye halkını destekleyen açıklamalar yapması, son seçimlerde Erdoğan’ın işine yarayan bir propagandaydı.
Suriyeliler, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün askeri operasyon ve Suriye toprakları içinde ülkeden kaçanları korumak için güvenlik şeridi kurma imasında bulunduğunu, Erdoğan’ın “Hama kırmızı çizgidir” sözünü, Davutoğlu’nun Şam ziyaretler serisini ve “Sabrımız tükenmek üzere; Türkiye eli kolu bağlı durmayacak” sözünü hatırlıyorlar. Ancak Esad’ın “Bize ders verenlere, ‘biz ders veririz’ diyeceğiz’”sözünde olduğu üzere, tepkilerinin de sert olduğunu biliyorlar. Şimdi bütün bunlardan sonra Türk siyaset bilimcisi Soli Özel’in “Türkiye, hiçbir baskı kartına sahip değil. Düşündüğü kadar da bir nüfuzu yok” demesi şaşırtıcı değil.
Keza Erdoğan’ın, siyasi başarısızlıklarından konuşmak da tuhaf kaçmaz. Çünkü Erdoğan, önce Kaddafi’yi destekledi, Bahreyn muhalefetini desteklemekte acele etti, muhalefete karşı çıkmayı ‘ikinci Kerbela’ olarak gördü, Esad’a karşı durdu ve askeri müdahaleyle tehdit etti. Sonra da rejimi destekleyen Rus tutumunu benimsedi; uluslararası müdahaleye ve Esad’ın bırakmasına karşı olduğunu açıkladı. Bu durum, Türkiye’nin İran’la çıkarlarını (doğalgaz ve Orta Asya transit yolları) koruma kararlılığına açıklık getiriyor.
ABD’yi hoşnut etme çabası
Şimdi Erdoğan, Suriye dosyasını bir kenara itip İsrail’le uzun bir koalisyondan sonra şov amaçlı olarak mücadele etmek suretiyle, Filistin çanlarını yeniden çalmaya başlıyor ve İran’ı gözetleme amaçlı Amerikan radarlarına ev sahipliği yapmayı kabul ederek, Amerikalıları hoşnut etmek istiyor. (Lübnan gazetesi Nehar, 6 Eylül 2011)
Kaynak: Radikal