Onu ilk kez STV'de, Mahir Kaynak'la birlikte arzı endam ettiği "Açı" programında izlemiştim.


Kabına sığmayacak kadar heyecanlı, celalli, celadetli bir adamdı.


Katıldığı bütün programlarda tatlı tatlı lafazanlıklar, komplo teorileri, güneş yüzü görmemiş spekülasyonlar, emperyalistlerin ipliğini pazara çıkaran belgeler gırla giderdi.


Akademisyen jargonunu pek iplemiyor, çokça sokağın dilini konuşuyordu. Hatta bir keresinde öfkelenmiş, Makarios'a, televizyon ekranından, "ibne" demişti…


"Biraz yavaş konuşun, izleyiciler anlamıyor!" uyarısına, "Anladıkları kadar." karşılığını veren orijinal bir öğretim görevlisi.


Derbeder bir tecessüs, riyakârlığa tenezzül etmeyen delişmen bir üslup, malumatfuruş bir stratejist.

Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emin Gürses'den bahsediyorum.

O şimdi içerde.


"Ergenekon" kapsamında gözaltına alınmış…


Görüşlerine bütünüyle katılmam mümkün değil. Her şeyden evvel, imparatorluk 'bakiyesi' bir milletin üzerine, (ısmarlama) ulus devlet projesini ceberut şekilde giydirme ısrarına da, özgürlüklerin savsaklanmasının bedelini başka kapılarda arama 'paranoyasına' da itirazım var.


Lakin, gözaltına alınmasına üzüldüm.


"Amerika'nın Orta Doğu'daki hayati çıkarları iki tanedir. Biri, petrol akışının kontrolü, diğeri İsrail'in güvenliğidir." sözünü söyleyebilmiş adamdır.


Sözün de hatırı vardır. Bir kahvenin kırk yıl hatırı olur da, sözün hiç olmaz mı?


Televizyondan izlediğim kadarıyla, Emin Gürses öyle hoş sohbet bir insan ki; yemek tarifi bile yapsa heyecanla seyredilir.


Mesela, masum bir karnıyarık tarifinde, patlıcanın soğanla gizli ilişkisini, kökü dışarıdaki yağın doymamış serüvenini (sırf üslubundan dolayı) ihsas edebilir.


Tuhaf bir bilgiçliği var.


Görmediğinizi görür, bilmediğinizi bilirim edasındadır, ama, nevi şahsına münhasır anlatımı sayesinde "irrite" olmazsınız.


Örnek isterseniz, vaktiyle Haberx sitesinden Hülya Okur'la yaptığı röportajda, kimi sivil toplum örgütlerinin AB'den aldığı maddi desteği sorguladığı şu cümlelerine buyurunuz:


"600 bin dolar alıyor. Liberal düşünceyi yaymak için 600 bin dolara neden ihtiyacın var? Yazarsın makale: 'Bu liberalizm, Allah tarafından gelmiştir' dersin, oldu, bitti. Bu yazmakla yayılır, düşünce bu çünkü…"


Mezkur söyleşiden, ne söylediğinden ziyade nasıl söylediğini ortaya koyması bakımından, başka bir örnek daha aktarayım da tam olsun:


"Mustafa Barzani ne yapıyor 68'de Paris'te? Degol'le görüşüyor. Degol'e diyor ki: 'Dünyada iki tane güvendiğimiz yer vardır: Biri Allah, biri de siz.' Ne oluyor sonra? Sürgünde ölüyor. Ne Allah görüyor onu, ne Degol görüyor. Emperyalizme güvenen, ilk kazığı emperyalizmden yer…"

Gözaltına alınmadan birkaç gün önce, "SKYTURK"de, Gürkan Hacır'ın başörtüsüne ilişkin bir sorusuna, "Deniz Baykal niye bu kadar bağırıyor; hiç düşündü mü vatandaş?" karşılığını vermişti.

Gürkan Hacır, "Laik sistem tehlikede diye…" mukabele edince, "Başörtüsüyle mi tehlikeye giriyor?!" diyerek çıkışmış; "Bakın, CHP zaten iktidara gelsem de, başörtüsünü serbest bıraksam diye uğraşıyor…" demişti.

Devamında şunları söylemişti:

"Deniz Baykal'ın yaptığı aslında gürültü. Yani, başörtüsü meselesinde, memleket batıyor, demek gürültüdür…"

Emin Gürses'in açıklamasından yaklaşık iki hafta sonra, Deniz Baykal, başörtüsü çözümünü kamuoyundan saklamaya artık lüzum görmedi:

"Laiklik konusunda sicili temiz, kafasında ikinci bir proje olmayan, Türkiye'yi bir başka yere taşıdığı kaygısı, kuşkusu hiç bir şekilde akla gelmeyen bir iktidarın varlığıyla çözülür…"

Aklınca kendisini ve partisini tarif etmeye çalışan Baykal'ın bu ifadesi, CHP başörtüsü sorununu çözmek istiyor, diyen Emin Gürses'i haklı çıkardı.

İmdi, CHP sittin sene iktidara gelemeyeceğine göre, Sayın Baykal'ın dilinin altında ne var?

Bir darbe marifetiyle iktidara gelsem, sonra da başörtüsünü serbest bırakarak darbecileri ve kendimi halka affettirsem, olabilir mi?

Kaynak: Yeni Şafak