Eğitimde yaratıcılık, üretkenlik, kendini yenileyebilme gücünde seçkin insan eğitme potansiyeline sahip kurumlar oluşturmak ve bu kurumların devamlılığını sağlamak bütün milletlerin en önemli gayesi olmuştur.

 

Osmanlı İmparatorluğu"ndaki eğitim kurumlarına baktığımız zaman, devşirme sistemiyle uygulanan eğitimin tamamen parasız ve özel yetenek sahibi olan talebelerin seçkin bir eğitime tabi tutularak saray okulu denilen Enderun"da yetiştirildiğini, üniversite olarak ilk yapılanmanın 1863 yılında kurulan Darülfünun adlı okullarda yapıldığını ve talebelerden sembolik çok düşük meblağda bir harç alındığını görmekteyiz.

 

Uzmanlar, Avrupa"nın ve ABD"nin, mukayese edildiği zaman üniversite eğitimi bakımından, Avrupa"nın eski dinamizmini kaybettiğini belirtmektedirler. Türkiye içinde, eğitim kadrosu ve eğitim kalitesi açısından, Avrupa ile yarışan üniversitelerimiz de vardır. Ancak Türkiye"nin eğitim alanında halen ciddi problemleri çözülmüş değildir. Araştırmalar, şu anda ABD"nin,  yirmi dört saat açık üniversiteleri ile yaratıcılık ve kendini yenilemede Avrupa"dan daha iyi konumda olduğunu göstermektedir.

 

Bir ülkede okuyan herkes Âlim olacak diye bir şey yok. Bir toplumda bilim adamına ihtiyaç olduğu kadar, işçiye , çiftçiye, tamirciye, değişik meslekleri icra eden ustaya ve kalfalara da ihtiyaç vardır.  Ancak bu meslek gruplarının belli standartta bir eğitime sahip olmaları toplumun dinamiği, kalkınması, kendini yenileme kapasitesine sahip olması bakımından vazgeçilmez itici bir güçtür.

 

Türkiye"nin ciddi bir ara eleman ihtiyacı olduğu bütün Sanayi ve Ticaret Odaları tarafından belirtilmesine rağmen meslek eğitiminin yeterli kalitede olmaması, işsizliğin artışını tetikleyen önemli bir problem olarak önümüzde duruyor. Meslek Liseleri"nin önündeki kat sayı engeli de bu okulların tercih edilebilirliğini azaltıyor.

 

Benzer problemleri Hukuk Fakülteleri konusunda da görüyoruz. Sınırlı uzman akademik kadroya sahip bu fakültelerin yenileri açılıyor; ancak bu bilim dalını destekleyen diğer bilim dallarında yeterli donanıma sahip olmayan adaylar bir ön hazırlığa tabi tutulmadan liseden alınarak hukuk gibi; bir milletin adalet sisteminin tüm mekanizmalarının işleyişinde ana merkez olan bir sahada görev yapmaya yönlendiriliyor.

 

ABD"de üniversite eğitiminden sonra belli yetenekte ve ön hazırlıktan geçirilmiş adaylar arasından Hukuk Fakültesine öğrenci kabul ediliyor.

 

Türkiye"de de en azından, Hukuk Fakültelerine bağlı Adalet Meslek Yüksek okullarında okuyanlar ya da üniversitelerin belli bölümlerini bitirmiş öğrenciler arasından ikinci bir elemeye gidilerek, özel yetenek gerektiren bu alana seçkin ve kaliteli hukukçular kazandırılabilir.

 

Ülkemizin en önemli eğitim problemlerinden birisi de Filoloji (Dil bilim) alanındaki açığıdır.

Avrupa ile entegrasyon diyoruz; halen Avrupa dillerini kök dilleriyle birlikte öğretemiyoruz.

Dil bilmek sadece o dilin kendisiyle mümkün olmuyor. O dilin bağlı olduğu kök dilleri de bilmek gerekiyor. Bir Türkolog"un sadece Türkçe bilmesi yeterli değil, Latince, Arapça ve Farsça da bilmesi gerekiyor. Aynı şey batı dilleri içinde gerekli Latince bilmeden İngilizce biliyorum demek ne kadar doğru. Belki o dilde tercüme yapanlar yetişiyor. Ancak bu mütercimler o dilin kültürüne inemedikçe yaptıkları çevirilerde yeterli düzeyde olamıyor.

 

Japonya"nın Filoloji alanında kat ettiği yolu dünya milletlerinin gerçekten çok örnek alması lazım. Japonya"nın bilim ve teknoloji alanındaki atılımının altındaki en önemli sır; bir mütercimler ordusuna sahip olmasından kaynaklanıyor denilmektedir.

 

 

Japonlar dünyada tıp, hukuk, mühendislik, matematik, fizik, kimya, sosyal alanlarında kısacası yeni ve farklı ortaya konulan tüm bilimsel ve düşünsel veriyi anında kendi diline çeviren bir çeviri kültürüne sahipler. Çeviri yapmakla yetinmiyorlar o dilin kültürünü tanımak içinde sürekli dünyayı geziyorlar.

 

Dışa açılmak, bilimde, teknolojide, sanatta ve kültürde dünya milletleriyle yarışarak ilerlemek öyle oturduğun yerden çeviri yapmakla olmuyor, dünyayı gezmek gerekiyor. Bu atılımların kişisel çabalarla gerçekleştirilip sürdürülmesi çok zordur. Dünyaya bilimde, kültürde açılabilmek ve insanları yenileyen değerlerin üretimine zemin hazırlamak için ülkelerin bir devlet politikası olması zorunludur.