Bizim kuşak gözünü siyasi arenaya "açtığında" dört büyük lider tanıdı: Ecevit, Demirel, Erbakan, Türkeş.

Dört liderin sloganları kuşatmıştı dört bir yanımızı.

Ecevit'e "Karaoğlan", Demirel'e "Baba", Erbakan'a "Mücahit", Türkeş'e "Başbuğ" denirdi.

Şuracığa minik bir parantez açalım:

Turgut Özal dört büyüklerden biri değil, dört büyükleri(eğilimi) birleştirmeyi erek edinmiş apayrı siyasi bir figürdü.

Parantezi kapatıp dört mevsimin dörtnala akıp gittiği çocukluk günlerimize dönelim yine.

Şampiyonluk için kıyasıya kapışan "Dört büyükler" namlı dört takım vardı yeşil sahalarda: Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzon.

Dört büyük aktris arzı endam ederdi beyazperdede: Türkan Şoray, Fatma Girik, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın.

Sonradan Hülya Avşar da eklendi bunlara.

"Eklenenler" arasında Zuhal Olcay'ı da sayabiliriz belki.

Ama…

Hülya veya Zuhal hiç kimse, hiçbir zaman o efsane dörtlünün arasına giremeyecekti.

Her kuşak gibi bizim de elbette "Anasır-ı Erbaa"mız vardı: Ateş, hava, su ve toprak.

Bir de "Dört renk teoremi"nden bahsedebiliriz tabii.

Hani "Sonlu sayıda bölgeden oluşan bir harita…" diye başlanır ya tanımlanmaya; tastamam o işte!

Ne ki, bunlar sadece bize mahsus değil; herkes için geçerli.

İyisi mi, biz dönelim yine bizim kuşağa.

Dört büyük aktörü vardı sinemamızın: Cüneyt Arkın, Yılmaz Güney, Sadri Alışık, Kemal Sunal.

Birçok filmde Sadri Alışık'la birlikte rol almasına rağmen Ayhan Işık bir önceki kuşağın kahramanıydı. Tıpkı Ömer Lütfi Akad'ın bir önceki kuşağın yönetmeni olduğu gibi.

Metin Erksan, Yücel Çakmaklı, Atıf Yılmaz ve Halit Refiğ oluştururdu yönetmen dörtlümüzü.

Önceki kuşak Zeki Müren'i asla bize bırakmayacağı için, dört büyük ses kalmıştı; penceremizden hiç eksik etmediğimiz:

Emel Sayın, Orhan Gencebay, Sezen Aksu, Ahmet Kaya.

Şiirlerini ezberlemeye başladığımızda Nazım Hikmet bu dünyadan çoktan göç etmiş, Necip Fazıl üstadımız bütün güzel şiirlerini çoktan yazıp bitirmişti.

Dolayısıyla dört büyük şairimiz vardı: Sezai Karakoç, Attila İlhan, Turgut Uyar, İsmet Özel.

Hazır edebiyata sardırmışken dört büyük romancımızı da iliştirelim şuracığa: Oğuz Atay, Yaşar Kemal, Yusuf Atılgan, Orhan Pamuk.

Bizden önceki kuşakların Halit Ziya'sı, Reşat Nuri'si, Kemal Tahir'i, Tanpınar'ı varsa, bizim romancılarımız da bunlardı.

Hülasa, dört yanımızda dört sayısı vardı.

Biri Çetin Altan olmak üzere dört büyük "köşe yazarı" sayardım dünden bugüne ama (serde köşe yazarlığı var) kimi saysam diğerinin hatırı kalır. En iyisi vazgeçmek…

İmdi, dönelim siyasetteki dört büyüklere.

Lakin düne değil günümüze.

Recep Tayyip Erdoğan, Deniz Baykal, Devlet Bahçeli…

Vay başıma gelenler!

Hani bunun dördüncüsü?

O kadar dörtlü say da, yazının sonunda tıkan; olacak şey mi?

Tamam, okeye dördüncü aramıyoruz ama mutlaka bulmalıyız dördüncüsünü.

Peki kim?

Besim Tibuk hoş bir sedaydı, çoktan bıraktı gitti.

Mehmet Ağar, Erkan Mumcu parlamadan soldu.

Demokrat Parti lideri Süleyman Soylu o kıvamda değil.

Anavatan'ın başında kim var; inanın, bilmiyorum. Merak da etmiyorum.

Doğu Perinçek ve yeni bir parti kurup "müstevlilerin" ümüğünü sıkmak isteyen Tuncay Özkan "Ergenekon"a bağlandı.


Yaşar Nuri Öztürk dışarıda ama partisi seçime girecek mi, bilmiyorum. Zaten partisi ne ki (bir şeyin yükselişi partisiydi galiba) lideri ne olsun?!

Gelgelelim bunların hiçbirisi, ilk dörtlü içinde yer alacak çapta değil

Doğrusunu isterseniz, lafı mahsus uzattım ki; adını birlikte söyleyelim.

Yoksa malum dörtlü içinde yer alabilecek liderin adını şappadak söylerdim:

Numan Kurtulmuş.

Tamam, seçimin tartışmasız galibi Ak Parti ve onun lideri Sayın Erdoğan olacak.

Ama en büyük sürprizi Numan Kurtulmuş'un Saadet Partisi(SP) yapacak.

Göreceksiniz.

Kaynak: Yeni Şafak