Kimse kimseyi kandırmasın. Dün Meclis'te yapılan oylama bir dönüşümün başlangıcıdır. Bu dönüşümün yönünü, siyasi duruşunuza göre tanımlarsınız, ama bunun bir dönüşüm olduğunu saptamalıyız.

Her şey Başbakan Tayyip Erdoğan ve MHP lideri Devlet Bahçeli'nin işbirliği ile planlandığı şekilde yürürse, türban üniversitelerde hafta sonu, cumartesi günü yapılacak oylama ile yasalaşacak, 11 Şubat pazartesi günü de uygulanmaya başlayacaktır.

Türbanlı üniversiteliler, pazartesiden itibaren, Cumhurbaşkanı o sabaha dek değişiklikleri onaylamamış olsa dahi, üniversitelere o kıyafetleriyle mesut ve muzaffer gireceklerdir. Belki bazı üniversite yönetimleri ile öğrenciler, belki öğrenciler ile başka görüşteki öğrenciler arasında hiç istenmeyen karşıtlıklar olacaktır; bu karşıtlıklarda şiddet dahi kullanılabilir. Ama bunlar genel gidiş içinde istisna kalacaktır.

CHP ve DSP'nin başvurması sonucu Anayasa Mahkemesi, 10 ve 42'nci madde değişiklikleri ile yolda olan YÖK Yasası'nın ek 17'nci maddesini, herhangi birini Mahkeme'nin 1989 kararı ve Anayasa'nın 2'nci maddesi ile çelişir bulsa bile, üniversitelerde pazartesi günü başlayan durumu geri almak ne kadar mümkün olacaktır? Bir adım ileri taşıyalım: Bu serbestlikten bir kez yararlanmaya başlamış öğrencileri bundan mahrum etmek, nasıl ve ne kadar mümkün olacaktır? Ortaya çıkan, zor ve fiili bir durum olacaktır çünkü.
Yıllarca hukuk, tıp, mühendislik, idare okuyacak insanların mezuniyetleri sonrasında kamu alanında çalışmaktan engellenmelerinin bir dizi dava ve birkaç yıl daha mücadele ardından son verileceğini tahmin etmek zor değildir. Gidiş budur.

Dönüşüm de budur. Üniversiteli kızları giyimlerinden dolayı yükseköğretimden mahrum etmek nasıl bireysel özgürlüklerin kısıtlanması görülüyorsa, bu dönüşümün Türkiye toplumunun daha dindar, yönetimin daha dinsel etkilere, dinsel yaşam biçimini açık hale getireceği görülmektedir. Kimileri bunu karşı devrimin başarıya ulaşması, kimiyse devletin millete uyması, dinle barışması şeklinde yorumlayacaktır. Ama bu dönüşümün Türkiye toplumunu Avrupa'dan çok Ortadoğu'ya yaklaştıracağı da şimdiden görülebilir.

Dün Meclis'teki tartışmaların, tartışılan konunun önemine bakıldığında nispeten heyecansız geçmesi, yalnızca AK Parti ve MHP'nin Meclis'teki fiili türban koalisyonunun ezici oy üstünlüğü ile açıklamak yetersiz kalır. Bu oy üstünlüğünün getirdiği zoraki bir kabullenişin muhalefet üzerinde oluşturduğu baskıyı da saymak gerekir.

Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinin en alt düzeyine indiği, PKK ile mücadelede ordu ile aynı dili konuştuğu bir sırada, Başbakan'ın kendi tabanı ve ideolojisi açısından ön sırada olan bu konuyu, 'demir tavında dövülür' anlayışıyla aradan çıkarmaktadır. Böylesi bir dönüşüm için, doğrusu şimdiye dek sorunsuz bir operasyon olduğu söylenebilir.

* * * * *

Yolsuzluk ve dokunulmazlıklar

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın bu sabah 'Türkiye'de Yolsuzluğun Önlenmesi İçin Etik Projesi' başlangıç konferansının açılışında konuşması bekleniyor. Proje, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği ile birlikte yürütülüyor.
Kamu Etik Yasası, 2005'ten bu yana yürürlükte. Kamu çalışanları kapsamlı eğitim programlarına alınıyor ve doğrusu ilerleme sağlanıyor. Ancak Etik Yasası Türk sistemindeki en önemli alanları kapsamıyor: Yargı, askeriye, üniversite ve siyaset.

Siyaset bunlar arasında öne çıkıyor. AB İlerleme Raporlarında da Türkiye'deki siyasi dokunulmazlıklar, yolsuzlukların en önemli nedeni olarak sayılıyor ve kısıtlanması isteniyor. Daha 2002 seçimleri öncesinde siyasi dokunulmazlıkların kaldırılacağı sözünü veren Başbakan Erdoğan, daha sonra, diğer kamu kuruluşlarında da yargı dokunulmazlığından söz edip, deyim yerindeyse ipe un sermişti. Yargı dokunulmazlıklarının siyasetçiler dahil bütün kamu görevlileri için kaldırılmasında gerçekten yarar var. Önce biri sonra diğeri de olmayabilir, hepsi birlikte kaldırılsın.

Türban meselesini, bir rejim tartışmasına yol açma pahasına çözmek için bu kadar iddialı adımları atmaktan çekinmeyen Başbakan Erdoğan, dokunulmazlıklar söz konusu olunca neden bu kadar çekingen? Bugünkü konuşmasında yolsuzluklardan söz ederken dokunulmazlıklara da değinecek mi dersiniz?

Kaynak: Radikal