Türkiye'yi germenin, cepheleştirmenin, kutuplaştırmanın bir yararı yok. 22 Temmuz seçimleri bu gerçeği bir kez daha gösterdi.
Farklı düşünebiliriz.
Tartışabiliriz.
Birbirimize bağırıp çağırabilir, ara sıra kavga da edebiliriz.
Olabilir.
Yanlış olan, birbirimize düşman muamelesi yapmaktır. Aramıza ille de dost-düşman çizgisi çekmektir. Yanlış olan her taşın altında vatan haini aramaktır.
Oyunun kuralı önemlidir. Temel ilke ve kurallarda anlaşmaktır. Yani demokrasi oyununu benimsemektir önemli olan.
Eğer demokrasiyi ortak platform olarak içimize sindirebilirsek, ülkemizde her şey daha kolay yürümeye başlar.
Siyaset normalleşir.
Demokratik istikrar rayına oturur. Uçlara savrulmayan, cepheleşmeyen bir Türkiye büyük sorunlarını daha kolay çözer.
Rahatlarız.
Çünkü tersi kâbus oluyor.
Demokrasi dışı müdahaleleri... Gece yarısı muhtıraları... Meclis iradesine karşı hukuku siyasete alet edici kararlar...
Bütün bu olağandışı yollardan medet uman iktidar oyunları siyaseti geriyor, hatta zıvanadan çıkarıyor siyaseti. Daha kötüsü, toplum üzerinde bölücü etki yapıyor.
Ama aynı zamanda seçim sandığında geri tepiyor.
22 Temmuz'da da böyle oldu.
AKP'den birini Cumhurbaşkanı seçtirmemek için, Abdullah Gül'e Çankaya yolunu kapatmak için, AKP'nin seçimi tek başına kazanmasını engellemek için neredeyse her yol denendi.
Çankaya savaşları yaşandı. Görkemli mitingler düzenlendi. Partiler birleştirildi. 367 kararları çıkarıldı. Yetmedi, 27 Nisan'da bir de muhtıra verildi. Bazı partiler demokrasiyi boşladı.
Böylece, Abdullah Gül'e Çankaya yolu kapatıldı.
Ama sonra ne oldu?
Bütün Türkiye'de öylesine bir tepki dalgası kabardı ki, AKP neredeyse her iki seçmenden birinin oyunu alarak genel seçimleri pazar günü tek başına kazandı.
Muhtıra gölgesinde siyaset yapan partilerden biri, DP parlamento dışında kaldı; diğeri, Baykal'ın CHP'si, üst üste dördüncü seçim yenilgisine uğradı.
22 Temmuz'dan çıkarılması gereken öncelikli ders burada yatıyor:
Demokrasi dışı yollara itibar etmekten kaçınmak...
Şimdi iyi bir noktadayız.
Türkiye'de değişimi yönetebilecek güçlü bir tek parti hükümeti gündeme gelmiş durumda. Tayyip Erdoğan, ilk açıklamalarında bütün Türkiye'yi kucaklayacak bir başbakanlığın işaretlerini veriyor.
Bu da iyi.
Şimdi Türkiye'nin yakın geleceği açısından son derece kritik bir konu daha var, gündemin ilk sırasında bekleyen:
Çankaya...
Türkiye'nin yeni cumhurbaşkanını yeni mecliste herhangi bir krize meydan vermeden seçmesi lazım. 22 Temmuz sonrasının en önemli hedefi budur. Siyaset kurumu eğer bu seçimi tereyağdan kıl çeker gibi yapabilirse, hiç kuşkum yok, Türkiye'nin önü açılacak.
Nasıl olacak?
Bu sorunun yanıtı en başta iki kişiyi ilgilendiriyor:
Erdoğan ve Gül...
Ne yapacaklar?
Seçim sandığından çıkan mesajlardan birinin, "Abdullah Gül'ü Çankaya'ya gönderin!" olmadığını söylemek güçtür. AKP oylarının kaydettiği büyük yükselişte aslan payı bu mesajda düğümleniyor.
Bu noktayı görmezlikten gelmek siyasal açıdan pek öyle gerçekçi bir yaklaşım olmaz.
Yüzde 47 oyla parlamentoda mutlak çoğunluğu büyük farkla yakalamış bir partinin kendi adayını uzlaşma adına seçtiremeyeceğini öne sürmek inandırıcı olamaz.
Ama biliyorum konu hassas.
Yine de düşünmek lazım üzerinde.
Son söz:
Değişimi yönetecek bir tek parti hükümeti, bütün Türkiye'yi kucaklayacak bir başbakan ve krizsiz bir cumhurbaşkanı seçimi, inanıyorum, Türkiye'nin önünü çok daha fazla açacak.

[email protected]

 

Kaynak: Milliyet