Milliyet gazetesinin cumartesi günkü manşeti, "Laikliği koruyacak yeni bir anayasal çerçeve" idi. İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband'ın yazdığı makale okuyuculara bu başlıkla sunuluyordu.
Miliband makalesinde, Türkiye'nin yasal çerçevesinin laik demokrasiyi koruma hedefi için "en iyi yol olup olmadığının düşünülmesi" ve laikliği koruyacak bir anayasal kontrol ve dengeleme çerçevesinin tasarımı için hep birlikte çalışılması gereğini yazıyordu.
Bu yazının, demokrasinin korunması tartışmasını gündeme taşıyabileceğini umarak sevinmiştim, ama kursağımda kaldı, dün okuduğum gazetelerde bu yazıdan bahsedeni görmedim.
Anayasa tartışmalarının açıldığı geçen ağustostan beri, kimsenin umurunda pek olmasa da, konu üzerinde yazmayı sürdürüyorum.
O günlerdeki bir yazımda, anayasa tartışmalarında ele alınan konu başlıklarını sıralamış, demokrasinin ve laiklik ilkelerinin nasıl korunacağının bunlardan önce tartışılması gerektiğini yazmıştım. Demokrasinin korunması konusunu tanımlamaya çalıştığım bu yazımı "Haydi tartışalım" diye bitirmişim. (27 Ağustos 2007)
Bu yazıdan bir iki gün sonra da, yeni hükümetin kurulması sırasında heyecanla sormuşum: "Hükümet iyi gelişmeleri sürdürülebilecek mi? Nasıl? Demokrasinin korunması gibi sorunları nasıl tanımlamaktadır? Gerçekçi projeleri var mıdır?" (30 Ağustos)
Geçen eylülde anayasa tartışmaları henüz soğutulmamıştı; ben de muhalefet partilerinin demokrasinin korunmasının anayasaya girmesini yaşamsal konular arasına almalarını önermiştim (10 Eylül).
Dün baktım, o günden sonra bu konuya bir iki kez daha değinmişim.
60 yıldan beri bu ilkeleri koruyacak kurumları arıyoruz. Demokrasiye geçtikten sonra ilk tökezlediğimizde, 1961'de, senatoyu ve anayasa mahkemesini kurduk. Senatoya, millet meclisinin gündemini yeniden görüşme görevi verildi; tabii başarılı olamadı. 1982 Anayasası senatoyu kaldırdı.
Bugün geldiğimiz yerin sorumluluğuna, herhalde, Anayasa Mahkemesi de ortaktır.
Ordu, yeni bir anayasa yaptığımız 1961'den beri iki kez "Cumhuriyeti koruma ve kollama" görevini üstlendi! Zararlarını herkes yaşadı, yanlışlığını herkes itiraf etti!
Toplumumuzda dinin koyduğu kuralların, demokratik değerlerin ve hukuk ilkelerinin önünde tutulmasını isteyen gruplar vardır. O halde, inanç özgürlüğü gibi, laik yaşamın sürmesi de demokrasinin korunmasına bağlıdır.
Bana göre bu üçlünün,-laik yaşamın, inanç özgürlüğünün ve demokrasinin- korunması devletimizin devamının koşuludur.
Bu konuyu Milliband'ın yazısı da galiba öne çıkaramadı; oysa her tartışmamızın temelinde demokrasinin korunması bulunmaktadır!
Kaynak: Radikal