Bir dışişleri bakanı başkandan tam destek almıyorsa etkili olamaz. Obama'nın Hillary Clinton'ı bu göreve seçme ihtimaliyse, eski rakibinin arkasını ne kadar kollayacağı, ikilinin diğer ülkelere güçlü intiba verecek kadar sağlam ilişki kurup kuramayacağı konusunda soru işareti yarattı

Müstakbel başkan Barack Obama Hillary Clinton'ın dışişleri bakanı olmasını düşünüyor. Bununla ilgili nasıl hissetmeliyiz? Clinton ciddi bir insan. Akıllı, sağlam, açıkgözlü, çalışkan ve dünyayı tanıyor -bunların hepsi bir dışişleri bakanı için kilit önemdeki nitelikler. Clinton aynı zamanda Dışişleri Bakanlığı'nın en tepesine, faydalı olacak türden belirli bir 'yıldız kalitesi' getirecektir. Kendisinin bu iş için şu an Amerika'daki en doğru insan olup olmadığını veya bu görevi alıp almayacağını bilmiyorum. Fakat sadece niteliklerine bakacak olursak, Senatör Clinton çıtanın kesinlikle üstünde.
Ancak beni endişelendiren şey şu ki, bugünkü medya ilgisinin çoğu yanlış ilişkiyle ilgili soruya odaklanıyor. Herkes Hillary'nin, eski başkan Bill Clinton'la ve onun dünya çapında yaptığı konuşmalar, yardım toplama faaliyetleri ve hayırseverlik gündemiyle ilişkisini nasıl idare edeceğini sormakta. İkilinin bu soruna yanıt bulmaya çalışmak için ellerinden geleni yapacağına inanmak zorundasınız. Şu açık ki, Bill Clinton'ın bazı faaliyetlerini sınırlaması gerekecek.

Kayınvalidesini de seçse olur!
Mühim soruysa, bir dışişleri bakanı için önem taşıyan tek ilişkiyle ilgili (ki yanıtına dair açık bir fikre sahip değilim): Dışişleri bakanının yeni başkanla nasıl bir ilişki kuracağı. Benim sorum şu: Obama'nın bu iş için Clinton'ı düşünmesinin nedeni onu sırtından atmak mı, yoksa Clinton'ın arkasını kollamaya bir hazırlık mı?
Bir dışişleri bakanını, en iyilerden olan James Baker'ı dört yıl boyunca izledim ve bu yıllar boyunca öğrendiğim şeylerden biri şuydu: Baker'ı etkili bir diplomat yapan özellik sadece onun müzakere becerileri değil (ki bu beceriler bu iş için şarttır), aynı zamanda patronunun, yani Başkan George H.W. Bush'un her zaman Baker'ın arkasını kolladığı gerçeğiydi. Yabancı liderler Baker'la konuştukları zaman Başkan Bush'la konuştuklarını ve Buşkan Bush'un Baker'ı iç düşmanlardan ve yabancı devletlerin aygıtlarından koruyacağını biliyorlardı.
Bu koruma, bir dışişleri bakanının etkili olması için en önemli koşuldur. Dürüst olmak gerekirse, Obama sevgili kayınvalidesini dışişleri bakanlığına atayabilir ve eğer dünyanın onun başkanın elçisi olduğunu bilmesini sağlarsa, kayınvalidesi başkanla ilişkisi bulunmayan herhangi bir eski büyükelçiden de daha etkili olabilir.
Mevcut başkanımız bu durumla hiçbir zaman ilgilenmedi, dolayısıyla dışişleri bakanlarının ikisi de özellikle etkili değildi. Başkan Bush, Başkan Yardımcısı Dick Cheney ve Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Colin Powell'ı korumak yerine onu sırtından vurmaktan zevk alıyorlardı; özellikle de kendisi seyahatteyken. Fakat başkana yakın olmak da yeterli değil. Condoleezza Rice'ın Bush'la yakın
bir ilişkisi vardı, ama Bush onun diplomasisini hayata geçirecek tutarlı bir dünya görüşüne sahip değildi; dolayısıyla, Rice'ın bütün seyahatleri kat ettiği mesafenin toplamından daha az sonuç verdi. Baker ve Henry Kissinger son 50 yılın en etkili iki dışişleri bakanıydı. İkisi de başkanları tarafından yetkilendirilmişti ve ikisi de başkanlarına dobra yanıtlar verebiliyorlardı.
Yabancı liderler bir başkanla bir dışişleri bakanı arasındaki soğukluğu 1000 mil öteden hissedebilir. Ne zaman sadece dışişleri bakanıyla ve ne zaman dışişleri bakanı üzerinden başkanla konuştuklarını biliyorlar. Ve başkanla konuştuklarını düşündüklerinde dik oturuyor; sadece dışişleri bakanıyla konuştuklarını düşündüklerindeyse koltuklarında yayılıyorlar. Başkanın 'özel elçisi'yle konuştuklarını düşünürlerse de, sohbetin ortasında uykuya dalıyorlar.
Dışişleri Bakanlığı'nın eski Ortadoğu danışmanı ve 'Çok Fazla Vaat Edilmiş Toprak (Too Much Promised Land)' kitabının yazarı Aaron D. Miller, "Amerika'nın dostları ve düşmanları kimin gerçekten Beyaz Saray için konuşup, kimin konuşmadığını en fazla beş dakikada anlar" diye yazıyor. "Eğer bir dışişleri bakanı ikinci kategorideyse, büyük bir mesele üzerine etkili diplomasi yürütme noktasında çok az şansı olur. Muhtemelen, onlarla bir oyuncak gibi oynanır veya basitçe çantada keklik sayılırlar."
Miller kısa süre önce Los Angeles Times'da yayımlanan bir makalesinde, bir ABD dışişleri bakanı odaya girdiğinde, "Muhatapları sandalyelerine yayılmış, bakanı nasıl en iyi şekilde yönlendirebilecekleri düşünür halde değil, sandalyenin ucunda oturuyor olmalı. Bizzat kendilerinin yönlendirileceklerinden endişelenmeliler" diye ekliyordu.

Clinton'ın aklı hâlâ başkanlıkta
Benim sorum, kendilerinin ve personellerinin arasında yaşanan onca şey göz önünde bulundurulduğunda, başkan Obama ve dışişleri bakanı olmuş bir Clinton'ın böyle bir ilişkiye sahip olup olamayacağıyla ilgili; özellikle de Clinton sürekli dört veya sekiz yıl sonrasını ve bir kez daha başkanlık için yarışıp yarışamayacağı ihtimalini düşünürken... Açıkçası yanıtı bilemiyorum.
Kamu önünde birbirlerine söyledikleri her söz ve sızan her bilgi siyasi açıdan ne anlama geldiği ve aralarında soğukluk olup olmadığı konusunda ince elenip sık dokunacaktır. Bu Clinton'ı atamamak için bir sebep değil. Fakat müstakbel başkanın etrafındaki herkesin derin bir nefes alıp, etkili diplomasi için şart olan türden sağlam bir ilişkiyi Clinton'la kurmaya hazır olup olmadıklarını sorgulaması için geçerli bir sebep. İş bir dışişleri bakanı atamaya geldiğinde, ekibin düşmanlardan oluşmasını istemezsiniz.

 

Kaynak: Radikal