Toz içindeki siyah fanilası ve pamuklu pantolonu belki de onu olduğundan daha çelimsiz gösteriyordu. Dokuz, belki 10 yaşındaydı. Ağlamış da gözyaşları ve burun akıntısı yüzünde kuruyup kalmış çocukların küskün ve içerlemiş bakışlarına sahipti.

Kendisi gibi giyinmiş, toza bulanmış diğer çocuklarla askeri bir bölük gibi dörderli sıralar halinde arka arkaya dizildiklerinde, boyunun kısalığı yüzünden en önde kalıyor ve avazı çıktığı kadar haykırıyordu. İki kolu sımsıkı gövdesine yapışmış bir halde, çenesini öne uzatarak, gözlerini kapatarak ve neredeyse hançeresini parçalayacak kadar yüksek sesle bağırıyordu: 'Yahudilere Ölüm...'

Sonra öğretmenlerinin emriyle, Gazze'deki yaz okulunun öğrencileri tek teker yere yatıp, gözlerini de bağlayıp, minik elleriyle makineli tüfeklerini mümkün olduğu kadar kısa sürede takıp sökmeyi denediler. Ardından yanan çemberlerin içinden atladılar sırayla. Çemberin karşısına geçtiklerinde çocuklarının yüzlerini kaplayan tedirginlik bulutları, olanca hızla koşmaya başladıklarında geride havaya asılı kalıyordu. Tam çemberin içinden geçeceklerken bu sefer başka bir çığlık yükseliyordu minik gırtlaklarından: Allaaaah!

Oysa tam da o günlerde İsrailliler ve Filistinliler dışında dünyanın umut bağladığı ve 'bu sefer olacak' gözüyle bakılan Camp David görüşmeleri yapılıyordu. Bill Clinton başkanlığının son günlerini bu işe vakfetmişti, Arafat hayattaydı ve o zamanki İsrail Başbakanı Ehud Barak ülkesinde çok tavizkâr olmakla suçlanıyordu. Gazze'deki yaz okulunu ziyaret edip de o çocukları gördüğüm gün, Camp David görüşmelerinin çuvallayacağını anlamıştım. Başarılı olsa bile, böyle yetiştirilmiş bir kuşak varken, barışının hiçbir zaman sağlanamayacağını da.

O günden beri, dünyanın neresinde olursa olsun, bir çatışmanın sona erdirilmesi için, politik anlamda anlaşmanın çok kolay olduğunu, herhangi bir sorunun, ki buna İsrail-Filistin çatışması da dahil yarım günde bile halledilebileceğine inanıyorum, yeter ki gönüllerde istek olsun ve ruhlar barışa hazır olsun.

İsrail-Filistin çatışmasını izleyerek öğrendiğim şeylerden biri de, hem zalimlerin hem mağdurların diğerini insanlığından soyutlayarak meseleye yaklaştığı. Bir taraf,  öbür tarafı kan içici, bebek katili ya da kendisini idare etmekten aciz, 'geri' değerlerin etkisi altında görüldükçe, varlığı bile kabul edilemez oldukça, yok sayıldıkça değişen bir şey olmuyor. O zaman çabalar sonuç vermiyor.

İbrani Üniversitesi'nden İfat Ma'oz, politik psikolojinin irdelendiği bir deney sırasında, İsrailli Yahudilere, bugüne kadar İsrail-Filistin müzakerelerinde önerilmiş gerçek teklifleri gösteriyor. Ancak bazen bu tekliflerin Filistin teklifi olmasına rağmen, İsrail teklifi olduğu söyleniyor ya da tam tersi. Sonuç, aslında İsrail teklifi olan ama Filistin teklifi olarak sunulan öneriler 'kabul edilemez' bulunurken, aslında Filistin teklifi olan ama İsrail teklifi gibi sunulan öneriler 'uygulanabilir' bulunuyor.

Ma'oz'un çıkardığı sonuç şu; bir çatışmanın tarafları arasındaki diyalog süreçleri yararlı ama genellikle sonuç verici değildir. Önce müfredatların ve medyanın 'çatışma dilinden' arındırılması gerekir. Negatiflikten arınmak da yetmez, karşılıklı acıları paylaşmak, bir diğerini ortadan kaldırmayı düşünmek yerine, insanileştirmek gerekir.

Belki de tüm çatışmaların huzura dönmesinin anahtarı buradadır; karşısındakine herhangi bir sebeple yüklenen insanlıktan çıkmış, daha aşağı bir yaratık olarak bakmaktan vazgeçmek. Aksi halde örneğin İsrail-Filistin çatışması uzun süre devam edecek demektir. Diğer çatışmaları çözmeye çalışanlara da, o çatışmanın temeli İsrail-Filistin çatışmasından ne kadar farklı olursa olsun bu kadim düşmanlıktan psikolojik dersler çıkarmak düşer.

 Kaynak: Radikal