Kusurlarına rağmen Pakistan'daki tek gerçek lider gibi görünen Butto, İslamcılardan çok Müşerref ve diğer yolsuz generalleri tehdit ediyordu. Suikasta güvenlik güçlerinin karışmadığına inanmak için neden yok

Benazir Butto'nun öldürülmesi, korkunç olduğu kadar tatsız biçimde tahmin edilebilir bir olaydı. Butto tüm kusurlarına rağmen cesur ve karizmatik bir demokrattı; ölümü sadece Pakistan değil tüm dünya açısından tehlikeli. Pakistan'ı ordunun on yıllar süren kötü yönetiminden sonra birleştirebilecek birisi varsa, o Butto'ydu. Başka hiçbir Pakistanlı lider onun yerini dolduramaz. Butto'nun ölümünden önce, siyasi karmaşanın 8 Ocak'taki seçimlerden sonra son bulacağına dair umutlar azdı. Şimdi bu umutlar yok oldu.
Dün onu ve diğerlerini bir seçim mitinginde öldüren saldırı sonrası iki kesin şey var: İlki, Butto'nun sekiz yıllık sürgünden sonra dönme kararının son derece büyük bir cesaret içeriyor olması. Devlet Başkanı Müşerref'ten yolsuzluk suçlamalarının kaldırılacağına dair elde ettiği af nedeniyle dönüşü tartışmalıydı. Bu af hem ayrımcı hem de hukuki açıdan şüpheliydi. Fakat, af nedeniyle yaşanan öfke, Butto'nun eski düşmanlarının kendisini beklediği topraklara dönerek aldığı fiziksel riski arka plana itti. Ülkenin tehlike altında bulunduğunu hissettiği için dönerek, bizzat hayatını tehlikeye attığını söylemişti. Bu iyi bir seçim söylemiydi ama doğruydu da.


Komplo iddiaları hızla yayıldı
Babası Zülfikar Ali Butto, General Ziya-ül-Hak tarafından öldürülmüştü. Erkek kardeşleri Şahnavaz ve Mir Murtaza gizemli şartlar altında ölmüştü. İslami militanlar, ABD'yle yakın ilişkileri ve iktidardayken medreselere gösterdiği 'ilgi' nedeniyle onu öldürmeye yemin etmişti. Butto, iki kez başbakanlık yapmış ve epey büyük bir kişisel servete sahip bir kadın olarak, Londra veya Bahreyn'de lüks ve güvenli bir sürgün hayatını seçebilirdi.
Dönüşünün ilk saatlerinde, bir intihar bombacısının Karaçi'de düzenlediği saldırıda yaralanmaktan kıl payı kurtuldu; 136 kişi öldü ve 450'den fazlası yaralandı. Butto başkanı işaret etmemekte dikkatli davransa da, Müşerref'in dört yakın müttefikini suçladı. Bu da bizi ikinci kesin şeye getiriyor: Saldırının, Pakistan güvenlik güçleri unsurlarının ilgisi olmadan gerçekleştiğine inanmak için hiçbir neden yok.
Butto, Ketta veya hukukun hüküm sürmediği, militanların 'kükrediği' diğer aşiret bölgelerinde miting düzenlemiyordu. Ordunun kontrol ettiği bölgenin kalbindeki garnizon kenti Ravalpindi'deydi. Dönüşünün İslamcı militanlara yönelttiği tehdit, ailesine 30 yıllık bir savaş açan ordu içindeki karanlık unsurlara yönelttiği tehditle karşılaştırılamaz bile. Butto ülkeyi askeri diktatörlükten sivil yönetime dönüştürmekte başarılı olsaydı, bazı en yolsuz generallerin güvenliğine ve servetine hoşgörülemez bir tehlike oluşturacaktı. Ondan kurtulmanın ve bu kişilerin karanlık işlerine tutacağı ışığı söndürmenin, intihar bombacıları yollamaktan daha iyi bir yolu olabilir miydi?
Müşerref ulusa seslenerek terörün kökünü kurutma kararlılığını dile getirdi. Bu tanıdık bir konuşma. Aynı konuşmayı, sekiz yıl önce iktidarı ele geçirdiğinde yapmıştı. 3 Ekim'de olağanüstü hal ederek bir mini-darbe gerçekleştirdiğinde de... Dün gece yine aynı şeyleri söyledi. Toplumdaki karmaşanın olağanüstü hal yetkilerine meşruiyet verdiğini her savunduğunda, istikrar sağlamakta başarısız oluyor.
Suikastın haberi öfkeli gösterileri tetiklerken, zor durumda kalmış başkan ve çevresindekiler hakkında komplo iddaları da yayıldı. Butto'nun Halk Partisi'ndeki taraftarları, liderlerinin hayattayken gösterdiği taktiksel ketumlukla sınırlandırılmayacak.
Diğer yandan, Müşerref iktidarda kalmak için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Sivil bir başkan olarak meşruiyetini yaratmak için, 8 Ocak'ta düzenlenmesi planlanan seçimlere ihtiyacı var. Fakat bu şartlar altında seçim yapılamayacağını biliyor. En muhtemel sonuç, seçimleri ertelemek zorunda kalması. Suikast, ABD'nin Butto'yu sivil lidere dönüşmüş asker başkan için perde gibi kullanma planlarına da darbe vuruyor. Butto başbakan olarak gerçek güç elde etmeye ne kadar yaklaşırsa, Müşerref'e yönelteceği tehdit de o kadar artacaktı.


Çaudri'yi yeteri kadar 'savunamadı'
Butto'nun mirası karmaşık. Yapabileceğinden fazlasına söz verirdi. İki başbakanlık döneminde de, medreseleri modernleştirmek ve ülkesindeki kadınların davalarını ilerletmek konusunda biraz başarı elde etse de, sivil yönetimi sağlamlaştıramadı. Ülkeyi epey büyük bir dış borçla terk etti ve sekiz yıl boyunca, yolsuzluk suçlamaları nedeniyle kocasıyla birlikte izlenecekti. Müşerref'in sivil topluma saldırılarına direnişi de kaçamaklıydı. Yüksek Mahkeme yargıcı Çaudri'nin ev hapsinin kaldırılması talebi, Yüksek Mahkeme olağanüstü hal öncesi durumuna dönerse Müşerref'ten aldığı affın yargı tarafından değerlendirileceğini bildiği için hafiflemişti.
Bunlara rağmen, Butto ülkede gerçek bir lidere en yakın kişiydi. 1979'da öldürülmesinden önce yaptığı ziyarette babasına, işlerini sürdüme sözü vermişti. Sözünün bedelini, babasınınki gibi Ravalpindi'de son bulan hayatıyla ödedi.

Kaynak: Radikal