Türban ve kapatma tartışmaları sınır ötesi operasyonla beliren çözüm fırsatını gölgeledi. Tehlike büyüyor.

Yüksekova'da olanlar dikkatinizi çekti mi? Nevruz olayları sırasında yaralanıp geçtiğimiz perşembe ölen Fahrettin Şedal'in cuma günkü cenaze töreninden söz ediyorum.

Şedal, tedavi gördüğü Van'da öldüğü gün, AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso Ankara'da TBMM'de konuşma yapıyordu. Barroso, PKK'yı net ifadelerle terör örgütü olarak dışladıktan sonra 'Güneydoğu'daki problemler' için hükümetin stratejik bir plan üzerinde çalıştığını bildiğini vurgulayarak şunu söyledi: "Bu çabaların sosyoekonomik gelişmelerle bölge içerisinde desteklenmesi gerektiğini ve Kürt menşeli Türk vatandaşlarının kültürel ve siyasi haklarının da temin edilerek desteklenebileceğini söylemek istiyorum."

Demek ki Barroso da, tıpkı örneğin geçenlerde Ankara'yı ziyaret eden ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney gibi, Tayyip Erdoğan hükümetinin 'Güneydoğu'daki problemlerin' çözümü için kapsamlı bir strateji üzerine çalıştığını düşünüyordu. Barroso, Cheney'den bir adım ileri giderek, bu stratejik planın "Kürt menşeli Türk vatandaşlarının kültürel ve siyasi haklarını" temin edeceğine de inanıyordu.

AB ve ABD'deki bu kanının varlığına ilk işaret 2 Kasım 2007'de Ankara'da Başbakan Erdoğan'la görüşmesi ardından ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın "kapsamlı paket" beklentisini dile getirmesiyle alınmıştı.
Oysa Ankara'da aylardır süren araştırmalar, ortada böyle bir paketin varlığı üzerine kuşkuları büyütüyor. Ortada IMF ile biten anlaşmalar sonucu açığa çıkan GAP altyapı yatırımları, içeriğinin ne olduğu, mesela PKK'nın Roj TV'si, ya da Barzani'nin Kürdistan TV'si ile nasıl rekabet edeceği belli olmayan müstakbel TRT yayınları var. Başka da bir şey yok. Ya da hükümet bunu Türk kamuoyu ve medyasından sır gibi saklıyor. Çünkü geçen hafta Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu dil haklarından söz edince Başbakan'ın nasıl kızdığı, Tanrıkulu'nun da altta kalmayarak görüşmeyi terkettiğini birlikte izledik.

Konumuza dönersek, Barroso'nun Kürt kökenlilere "siyasi haklar temin edecek" bir hükümet planından söz etmesinin ertesi günü, ki 11 Nisan Cuma oluyor, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, Lefkoşa'dan sert bir çıkış yaptı. Orgeneral Başbuğ, AB reformlarıyla gelen kültürel hakları bir yana koyarak siyasi haklar konusunda şunu söylüyordu: "Kimse Türkiye'den belirli bir etnik gruba bireysel alanı aşacak ve ulus-devlet ile üniter devlet yapısını tehlikeye sokacak haklar tanımasını bekleyemez." Aslında benzeri sözleri daha önce o da, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt da söylemişti, ama bu defa zamanlaması, doğrudan Barroso'ya ve başka kim üzerine almak istiyorsa ona yanıt niteliğindeydi.

Kara Kuvvetleri Komutanı'nın Kıbrıs'ta bu sözleri söylediği sırada Yüksekova'da merkez basın tarafından 20 bin olarak bildirilen bir kalabalık Fahrettin Şedal'in cenazesi için sokaktaydı. PKK'nın uyarısıyla dükkânlar kepenk indirmişti. Yüksekova Haber internet sitasinin haberine göre, cenaze töreni baştan sona PKK gösterisi niteliğindeydi ve olay çıkmamasını DTP tarafından görevlendirilen 'bine yakın kişi' sağlamıştı. Cenazede PKK lideri Abdullah Öcalan'ı yeren ve Başbakan Erdoğan'a 'katil' diye hakaret eden sloganlar atılmıştı.

Mart 2009'daki yerel seçimin şiddetli mücadele ile geçeceği şimdiden belli oldu. Erdoğan, bir yandan kapatma davasıyla uğraşırken, diğer yandan bölge halkının aklını ve gönlünü çelmek, öte yandan bunu anayasal birlik sınırları içinde yapmak zorunda.

Başbakan Erdoğan'ın, nasıl kapatma davası sonrasında yeniden AB'nin ipine sımsıkı sarıldıysa, Kürt meselesindeki inisiyatifi yitirmemek için bu konuya yeniden eğilmesinda fayda var. Çünkü Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin gelişiyle ortaya çıkan fırsat treni fazla beklemeyebilir.

Üstelik 2007 genel seçimlerinde AK Parti'nin bölgedeki oy patlamasında payı olan İslami cemaatlerin hareketlendirdiği kitlenin, motivasyon olmadan ne kadar kontrolde tutulabileceği de kuşkulu. Geçmişte PKK'ya karşı devlet içindeki güçlerce kullanılan Kürt Hizbullah hareketinin, kontrolden çıkarak nasıl bir ölüm makinasına dönüştüğü ortada. Şimdiki tehlike ise PKK'nın yanı sıra bir de toplumsal tabanı olan bir Kürtçü-İslamcı hareketin doğmasıdır. Şimdiki tehlike bir Kürt Hamas'ıdır. Erdoğan'ın buna izin vermemesi partisi, ama daha çok ülke için hayırlı olacak.

Kaynak: Radikal