Paul Craig Roberts

Haberlere göre Amerikan ordusu Hint Okyanusu'ndaki Diego Garcia adasındaki ABD hava kuvvetleri üssüne “bunker-buster” bombaları sevkediyor. The Herald Scotland gazetesinin haberine göre uzmanlar bu bombaların İran nükleer tesislerine saldırmak üzere gönderildiğini söylüyorlar. Gazete, Londra Üniversitesi Uluslararası Çalışmalar ve Diplomasi Merkezi müdürü Dan Plesch'ın “İran'ın yıkımı için vites yükseltiyorlar” dediğini kaydetmiş.

Bir sonraki adım İran'ın töhmet altında bırakılacağı bir “terör saldırısı” tertiplemek veya Operation Northwoods benzeri bir sahte bayrak operasyonudur. İran ve liderliği çoktan şeytanlaştırıldığından dolayı “sahte bayrak” saldırısı İran'a karşı bir askeri harekât düzenlemek için ABD ve Avrupa kamuoyunun desteğini kazanmaya yetecektir. Bombalama, nükleer tesislerle sınırlı olmayacak ve İran yönetimi rejim değişikliğine razı olana dek, kukla bir hükümet yerleştirene dek sürecektir. Yoz Amerikan medyası ise yeni kuklayı “özgürlük ve demokrasi” diye sunacak.

Eğer geçmiş bir rehberse, Amerikalıların bu aldatmacaya kanacaklarını öngörebiliriz. Profesör Lance DeHaven-Smith, American Behavioral Scientist dergisinin Şubat sayısında demokrasiye karşı devlet suçlarında, devlet yetkililerinin, özel çıkarların da dâhil olduğu bir çerçeve içerisinde bir gündemi icra etmek üzere örtülü faaliyetlere giriştiklerini kaydediyor. Örnekler arasında McCarticilik veya komünist sızması hakkında delil uydurmak, Başkan Jonhson ve zamanın Savunma Bakanı McNamara'nın Kuzey Vietnam'ın ABD donanmasına ait bir gemiye saldırdığı şeklinde yanlış iddialarına dayalı olarak Tonkin Körfezi Yasası'nın Kongre'den geçirilmesi, Daniel Ellsberg'in psikyatristi'nin ofisinin soyulması, ki Ellsberg'i akli dengesiz diyerek gözden düşürmek için tezgahlanmıştır ve Irak işgalini haklı kılmak için Irak'ın kitle imha silahlarına sahip olduğu hakkında yayınlanan uydurma “istihbarat” bilgileri var.

Daha pek çok örnek mevcut. 1995'de Oklahoma'da Murrah Fedaral Binasına karşı yapılan bombalı saldırının yine bu çerçevede yapıldığını düşünüyorum. İddiaya göre akli dengesi bozuk bir kişi olan Tim McVeigh, binanın dışına park edilmiş bir kamyona yüklediği gübre bombasını kullandı. Aslında McVeigh büyük bir ihtimalle avanak bir kurbandı, onun gübre bombaları binanın içindeki patlayıcıların üzerini örtmeye yaramıştı.

Birçok uzman, McVeigh'in yaptığı bombanın binada öylesi bir zarar açabileceğine ihtimal vermedi. Örneğin ABD Hava Kuvvetleri'nde silah tasarımı ve testlerden sorumlu General Benton K. Partin, Murrah binasına yapılan saldırı hakkında kalın bir rapor kaleme aldı ve binanın içeriden havaya uçurulduğu sonucuna vardı: “Binada güçlendirilmiş beton temellerde ilave tahribat olmasızın -ki standart bir yıkım tekniğidir - meydana gelemeyecek bir hasar oluşmuştur. Kamyona yüklü, bildirilen çap ve nitelikteki bomba infilakının 60 feet ileriye uzanarak güçlendirilmiş, A7 çapında bir temel kolonunu yıktığını düşünmek bönlüğün de ötesidir.”

General Partin'e göre resmi raporlar “büyük çaplı örtbas” çabasıydı.

General'in tartışmasız uzmanlığının sonuç üzerinde bir belirleyiciliği olmadı kuşkusuz. Bunun bir nedeni, resmi hikayeyi pompalayan medyanın o ve onun gibi sesleri bastırmış olmasıydı. Bir diğer neden ise bir demokraside kamuoyu inancının, devletin terörist bir birim olması şüphesine zıt düşmesidir. Guelph Üniversitesi'nden Profesöt Laurie Manwell “sahte bayrak” operasyonunun hakikat karşısında avantajlı durumda olduğunu söylüyor: “Araştırmalar göstermektedir ki halk/insanlar, inancını teyid etmekten ziyâde inancıyla çekişen bilgileri incelemeye daha az gönüllüdür.” Profesör Steven Hoffman da şöyle diyor: “Elimizde 'güdümlü akıl yürütme' olarak bilinen bilişsel teoriyi destekleyen veriler var ve göstermektedirler ki insanlar, belirli bir inancı teyid edecek yahut yanlış olduğunu ispat edecek akılcı bilgi arayışı yerine aslında zaten inanmakta olduklarını teyid edecek bilgi arayışındadırlar. İnsanların çoğu inançlarının aksini gösteren bilgiyi topyekûn göz ardı etmektedirler.” Deliller çıkageldiğinde ise “komplo teorisi” denilerek gözden düşürülebilir.

“Sahte bayrağın” veya “gizli operasyonların” başarılı olması için gereken tek şey, bir devlet yönetiminin anlatacak bir hikayesinin ve güvenilir, itaatkâr bir medyasının olmasıdır. Resmi hikayenin anlatılmasından sonra düşünce ve soruşturma engellenebilir. Resmi herhangi bir tahkikat, mevcut açıklamalara payanda olacaktır.

Elde mevcut bir açıklamanın olması, bir vakanın “gizli operasyon” olduğunu ifşa eder. El Kaide'nin güya aldatabildiği Amerikan yönetiminin 11 Eylül'ün izahını hemen nasıl da bulduğuna bir bakın. Başkan Kennedy'e suikast düzenlediğinde yönetim hemen bir fail bulmuştu. Sözde fail, sorgulanmadan evvel hücresinde öldürüldü. Fakat resmi hikaye hazırdı ve tuttu.

Profesör Manwell ve Hoffman'ın araştırmaları kafamda çınlıyor. Yüksek Lisans çalışmalarım sırasında, hedeflenen tutuklamaları gerçekleştirmek için Çar'ın gizli polisinin bombalar yerleştirdiğini okumuştum. O zamanki eğilimim, bu izahları Çar karşıtı ve komünizm yanlısı tarihçilerin işi olarak görmekti. Robert Conquest, bunun Çar'ın gizli polisinin mutad bir uygulaması olduğunu bana teyid ettiğinde ancak aklım başıma gelmişti.

Eski CIA yetkilisi Philip Giraldi “The Rogue Nation” başlıklı makalesinde ABD yönetiminin Kongre ve kamuoyu'nun bilincinde olmadığı hegemonik bir gündeme izlediğini gözler önüne sermiştir. Bu gündem “terörizme” yanıt olarak parça parça ortaya çıkıyor ve büyük resim kamuoyu ve Kongre tarafından kavranılmış değil. Giraldi bu gündemin hem ABD hukuku hem de Uluslararası hukuk nezdinde yasadışı olduğunu ama yasadışılığın bir engel teşkil etmediğini söyleyerek protesto ediyor. Böyle bir hükümetin o gündeme hizmet edece “sahte bayrak” operasyonunu yürütmeyeceğine inanmak için ancak bönün teki olmak lazımdır.

Görünene bakılırsa, Amerikan nüfusu bönlüğü diğer ülkeleri perişan eden bönlerden müteşekkil.

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı