Gilles Deleuze, "kederli ruhların desteklemek ve propagandasını yapmak için bir despota ihtiyaçları olduğu gibi, despotun da amacına ulaşmak için ruhların kederlenmesine ihtiyacı vardır" der.
'PKK nedir?' sorusunun cevabını aramaya bu belirleme ile başlamak yerinde olacaktır.
PKK, 'Kürt sorunu'nun terörize olmuş boyutunun adıdır. Ebeveynlerin yirmi yaşındaki oğullarını toprağa serdikleri bu günlerde, 'Kürt sorunu'nu gerçekçi biçimde konuşmak imkânsızlık derecesinde güçtür.
PKK, zaten sorunun gerçekçi biçimde konuşulmasını engelleyen silahlı bir güçtür.
Sorun gerçekçi biçimde konuşulamayınca, gerçekçi çözümler üretilemez, tartışılıp olgunlaştırılamaz, dolayısıyla uygulanamaz.
'Sorunun tek çözümü vardır, öldüreceksin' denebilir.
Kadir gecesi, camiden çıkan yaşlı bir teyzeye mikrofon uzatıp şehitlere ilişkin soran muhabir, 'ne diyim yavrum, yerin yedi kat dibine girsinler' cevabını almıştı.
Bu tepki son derece olağandır.
Zaten öldüren öldürülmeyi hak etmekte ve istemektedir.
Ne var ki, PKK tam da bu gerilim ve çözümsüzlüğü amaçlamaktadır.
PKK, Kürtlerde yüzyıla yakın bir süredir biriken mutsuzluktan beslenen, öldürerek kendini ifade eden, Kürt sorununu kilitleyen, meselenin çözümü önünde bizatihi engel olarak kurgulanmış bir örgüttür.
Örgütün ve liderinin 'derin ve karanlık' ilişkileri, yıllarca içinde bulunmuş, sonra yollarını ayırmış herkesçe dile getirilmektedir.
Sadece, Selim Çürükkaya'nın, Apo'nun Ayetleri bu ilişkileri ve örgütün/liderinin patolojisini anlamaya yeter.
Şükrü Gülmüş ve benzeri birçok kişi, ilkeli ve samimi oldukları için, gördükleri karşısında susmamış, hedef olmuş, kendilerini riske etmiş; fakat doğru bildiklerini söylemekten çekinmemişlerdir.
PKK ve liderinin derin ve karanlık iç ve dış ilişkilerini en iyi bilenler onlardır.
PKK, kanserleşmiş bir sorunun kırılma sürecinde belirmiştir. 12 Eylül döneminde Diyarbakır Askerî Cezaevi'nde yaşananlar bir değil birkaç PKK'yı besleyecek düzeydedir.
Binlerce insanın, tahayyülümüzü zorlayacak biçimde eziyet görmesinin ardından, Selim Dindar'ın dediği (birçok mağdur ve konu uzmanının doğruladığı) gibi, ana tahliyelerin gerçekleştiği 1984 senesi, PKK'nın da palazlanarak ilk büyük eylemlerine başladığı yıldır.
Bu dönemde yaşananları yakinen bilenler, PKK'nın büyümesi için şartların ne denli elverişli olduğunu görürler. "PKK nedir?" sorusunun cevabı kolay görünmesine rağmen -bir bakıma öyledir, evet kolaydır- gerçekte oldukça güçtür ve esasen doğru cevabı verildiğinde sorunun çözümünün de önü büyük oranda açılabilecektir.
Böylesi kekeme bir dille konuşmamın nedenini umarım anlıyorsunuzdur.
Gencecik bedenlerin toprağa karıldığı bir yerde, dediğim gibi rahat ve gerçekçi konuşmak imkânsızlık derecesinde güç.
"Sen ne demek istiyosun, kimden yanasın?" sorusuna muhatap olan böylesi yaklaşımlar, -yine işin bir başka ilginç yanı-, sadece sorunu PKK ile sınırlı görenlerin kavrayış darlığına değil, örgüt ve sempatizanlarının da tepkilerine maruz kalırlar.
Bu, aklıselimin de bittiği yerdir ki, Türkiye, -haklı olarak- sorunla ilgili bir akıl tutulması yaşamaktadır.
Öldürerek konuşan bir örgütü tasfiye etmenin yolunu işin uzmanları ve ehli bilir.
Şimdiye kadar neden tasfiye edil(e)mediğini de...
Ama örgütün güçlenmesine imkân veren zemini konuşmak soruna nesnel ve gerçekçi bakabilenlerin işi olmalıdır.
Bu işin yeterince farkında olunduğu söylenemez.
PKK'nın örgüt içi infazlarının dört haneli rakamlara ulaştığı biliniyor.
Hükümete kafa tutan Diyarbakır Belediye başkanının, cenaze arabasını Hikmet Fidan'ın ölüsünden sakındığı da bilinenler arasında.
Bu, Kürtlerin sorunlarını dolayısıyla PKK sorununu çözme yönünde bir imkân olarak algılanan DTP'nin çıkmazını da ele verir.
PKK'yla korku veya sevgi ilişkisi olan Kürtlerin, sorunun çözümüne katkıda bulunması güçtür.
Onlarla, 'yerin yedi kat dibine girsinler' diyen yüreği yanmış teyzenin konumu bir yerde farksızdır.
Bu, Devlet'in stratejik vizyonu, adalet ve hukuk performansı, gerçekçi ve akılcılığı, nihayet demokratik yapısı ile ilgilidir.
Sorunu doğru teşhis etmeksizin çözmek imkânsızdır, bunu da herkes az çok bilmektedir.
PKK neden vardır?
'PKK nedir?'in içerdiği bu yan soru'nun da duygusal değil analitik cevabı mutlaka bulunmalıdır.
PKK ve liderinin yolunun Tamer Korkmaz'ın Ankara-Washington Hattı kitabında söz ettiği, 'derin, karanlık, Atlantik ötesi bağlantılı' odaklardan, Refik Korkut'lardan, Pilot Necati'lerden, Tunceli bölge istihbarat yetkililerinden geçtiği artık kaziyeye dönüşmüş durumda.
Bunun birçok kişide belgesi, bilgisi var.
Mumcu cinayetinin derinlerinde de var.
Lakin sorun Öc(ç)alan'ın bu türden karanlık ilişkileriyle de açıklanabilir bir sorun değil.
Sadece şu alıntıyı okuyun yeter aslında:
"Ey Kürt Halkı! İttifakta kuvvet, ittihatta hayat, kardeşlikte saadet vardır.
İttihat bağını ve muhabbet ipini güçlü tutun. Ta ki sizi beladan kurtarsın. Bana iyi kulak verin, size bir şey söyleyeceğim. Biliniz ki, korumamız gereken üç cevherimiz vardır: Birincisi: İslamiyettir ki, binlerce şehidimizin kanı pahasına olmuştur. İkincisi: İnsaniyettir ki, halkın nazarında akla uygun hizmetle yiğitliğimizi ve insanlığımızı bütün dünyaya göstermeliyiz.
Üçüncüsü: Milliyetimizdir ki, bize meziyet vermiştir. Bizden öncekiler iyilikleriyle yaşıyorlar. Kendine yetebilen, milliyetini koruyup onların ruhlarını kabirlerinde şad eder.
Bundan sonra bizi perişan eden üç düşmanımız vardır: Birincisi: Fakirliktir ki, İstanbul'daki kırk bin hammal buna delildir. İkincisi: Cehalettir ki, binimizin bir gazete okuyamaması bunun delilidir. Üçüncüsü: İhtilaftır ki, kuvvetimizi kaybettiriyor, bizi terbiyeye müstahak kılıyor ve hükümet de kendi insafsızlığından bize zulmediyor. Eğer bana kulak verdiyseniz, iyi bilin ki, bizim çaremiz şudur: Biz üç elmas kılıcı elimize alalım ve düşmanı üstümüzden kaldıralım. Birincisi: Adalet, maarif ve okuma kılıcıdır. İkincisi: İttifak ve milli muhabbet kılıcıdır. Üçüncüsü: Kendine güven kılıcıdır. Böylece herkes kendi işini yapsın. Sefiller gibi kimsenin gücünden ümit beklemesin ve sırtını ona dayamasın. Son vasiyetim: Okumak! Okumak! Okumak! (Xwandin! Xwandin! Xwandin!) El ele vermek! El ele vermek! El ele vermek! (Destêhevgirtin! Destêhevgirtin! Destêhevgirtin!)" (Bediüzzaman, İçtimai Dersler)
Neredeyse yüz yıl önce bu halde olan bir milletin bundan daha beter bir hale giriftar olduğu bugünlerde meseleyi bir örgütün yok edilmesiyle sınırlı görmekten daha gerçekdışı bir şey olabilir mi?
Dili yasaklanan, zorunlu iskâna tabi tutulan, çocuklarının ve köylerinin isimleri değiştirilen, özellikle 12 Eylül sürecinde oruçlu iken dışkı yedirilen, günde yirmi saat işkence gören, hastalanan, sakatlanan, başka ülkelere iltica eden, alabildiğine ötekileştirilmiş insanların PKK türü kanserler üretmesi size akıldışı geliyor mu?
Cahillik, yoksulluk ve kimlik krizi ile yaralanmış insanları PKK'dan ayrıştırarak, adil, nesnel ve gerçekçi biçimde dinlemek, anlamaya çalışmak, yaralarını sarmak ve eşit vatandaşlık ilişkisi üzerinden konuşmak gerekir.
Bu tutuma, sorunun çözümünü hazırlayacak demokratik düzenlemelerin eşlik etmesi zorunludur.
PKK, iletişim ve çözümün tıkanması ve kanserli kitlenin büyümesini istemektedir.
Çünkü onun, Deleüz'ün dediği gibi, 'ruhların kederlenmesine' ihtiyacı vardır.
Kaynak: Zaman