İki haftadan fazla zamandan beri Türkiye'de Kürtlerin yoğun biçimde yaşadığı her yer gergin. Güneydoğu'da hemen hemen her gün en az bir yerde olaylar çıkıyor, gösteri yürüyüşleri yapılıyor, polisle çatışma oluyor. İstanbul'da hemen hemen her gece onlarca otomobil ateşe veriliyor. Gösteriler başladığından beri polis kurşunuyla ölenler oldu, ciddi işkence ve kötü muamele iddiaları var.
Görünürde olayların nedeni Abdullah Öcalan'ın İmralı'da gördüğü kötü muamele idi. İddianın sahibi bizzat Abdullah Öcalan'dı ve bu iddia duyulur duyulmaz dört bir yanda olaylar başladı.
Ama sonra Öcalan'ın gördüğü kötü muamelenin protestosu ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bölge illerine yaptığı ziyaretlerin protestosu birbirine karışmaya başladı.
İlk günlerde Demokratik Toplum Partisi ortada yoktu. Yani gösteriler, Kürt kökenli vatandaşların kendiliğinden bir araya gelmesiyle oluşuyor gibiydi. Ama ilk günlerin hemen ardından DTP örgütleri ve milletvekilleri gösterileri örgütlemeye, gösterilerin ön saflarında yer almaya başladılar. Yani gösteriler bir anlamda partinin düzenlediği gösteriler haline geldi.
Bunda da yanlış bir şey yok. Siyasi partiler, elbette yanlış gördükleri şeyi protesto etmek için, gerekirse kitlelerle birlikte temel bir insan hakkı olan toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkını kullanabilirler, kullanmalılar da zaten. Bu protesto gösterisinin sebebi ister Öcalan'ın cezaevi koşulları olur, ister hükümeti kınama.
Ancak bir şey olmaz, olamaz: Gösteri hakkı kullanılırken şiddete başvurulamaz. Çünkü hakkın adı 'Barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı'dır zaten. Ama maalesef bizde bu gösteriler sırasında insanlar hayatlarını bile kaybediyorlar.
Şu da iddia edilebilir: Polis veya jandarma, durduk yerde göstericilerin üstünde şiddet uyguladı, hatta onlara hedef göstererek ateş etti ve ölümler bu yüzden oldu.
Ancak bu iddianın doğru olması, gerçeği yansıtması gerekir.
Doğu ve Güneydoğu'nun neredeyse her il merkezinin son iki haftada savaş alanına dönmesi, araçların yakılması, molotofların atılması, yer taşlarının sökülmesi, maskeli çocuk yaşta göstericilerin en ön saflara sürülerek gösterilerde bir çocuğun ölmesi için adeta çaba sarf edilmesi, maalesef şiddetin karşılıklı olduğunu gösteriyor.
Bölgeye giden muhabirlerimizin izlenimlerine göre de, şiddet karşılıklı. Yani hem polis başta güvenlik güçleri zaman zaman ölçüsüz kuvvet kullanıyor hem de göstericiler zaten gösteri alanına taş atmaya, molotof atmaya gelmiş oluyorlar.
Ve unutmayın, mesela en basitinden dün Van'daki gösteriler, DTP tarafından düzenlenmişti. Zaten gösteri DTP'nin il başkanlığının önünde başladı. Orada bütün dükkânların kepenkleri kapanmıştı. Polis orada göstericilere, DTP'li önde gelenlere 'Bir tatsızlık olmadan gösterinin dağılmasını' söyledi.
Sonra? Sonrası malum: Van'ın o bölgesi savaş alanına döndü, araçlar yakıldı, polis taşlandı, polis çocuk yaştaki göstericileri copladı.
***
Demokratik Toplum Partisi, son iki haftada kendi inisiyatifiyle veya değil, tırmanan olaylar sonrası yepyeni bir aşamaya geldi. Evet evet, yeni, aşamaya gelen Kürt sorunu değil DTP'nin kendisi.
Bu parti şiddeti bir siyaset aracı olarak kullanıyor mu, kullanmıyor mu?
Göstericilerin, polis izin vermese ve onların üstüne saldırsa dahi, barışçıl yöntemler dışında yöntemler kullanmasını engellemek için elinden geleni yapıyor mu yapmıyor mu?
Birinci sayfamızdaki fotoğrafa bir bakın. Bu çocukların oraya iyi niyetle gösteri yapıp seslerini duyurmaya geldiklerini iddia edebilir misiniz?
Bu çocukları o alana davet eden DTP, onları durdurmak için bir şey yapıyor mu?
Bir siyasi parti, meşru yollardan ayrılmaya başlayınca, onu savunmaya devam etmek mümkün olabilir mi?

Kaynak: Radikal