'Gırtlaktan okuduğu şarkı ve türkülerle nam salan bir Mahsun Kırmızıgül, film yönetmenliğinden ne anlar' diyebilirsiniz, ben de öyle düşünmüştüm, 'Beyaz Melek'i izleyince yanıldığımı anladım.
'Bir yönetmen doğuyor' gibi iddia peşinde değilim. Söylemeye çalıştığım; Kırmızıgül'ün izlenmeye değer, iyi bir film yaptığı, emeğinin boşa gitmediği. Film, bir hevesin ötesinde, konusu güzel, mesajı doğru, sinema dili hiç de fena değil. Beyaz Melek, adı gibi sıcak, sımsıcak bir film. Son derece duygusal, dokunaklı. 'Babam ve Oğlum' gibi insanı damardan yakalayan bir film.
Bir kere oyuncu seçimleri olağanüstü. Kadro harika. Her biri sanatını kanıtlamış, büyük karakter oyuncusu. Tiyatro ve sinema üstatlarının resmigeçidi gibi. Kimler yok ki?.. Yıldız Kenter, Nejat Uygur, Erol Günaydın, Cezmi Baskın... Hepsi hafızamıza kazınmış, tanıdık yüzler. Belli ki Uygur, rahatsızlanmadan önceki son rolünü bu filmde oynamış. Huzurevinde hatıralarıyla yaşayan sevimli bir Kore gazisini başarıyla canlandırıyor.
Beyaz Melek'te anlatılan, babası ile oğlu arasında sıkışıp kalan, ideolojik kavgalara sürüklenmiş bahtsız bir babanın öyküsü değil. Evlatları tarafından huzurevlerinde ölüme terk edilen yaşlıların hikâyesi. Küçük bir huzurevinden beyazperdeye yansıyan bambaşka bir dünya. Beyaz meleklerin dünyası. 'Çocuklarımın hepsi hayatta; ama neredeler?' diye soranların trajik ve sarsıcı öyküsü. Film değil, sanki gerçek. Belgesel gibi. İstanbul'da huzurevinde başlıyor, Anadolu'da bitiyor. Adı huzurevi; ama huzur yok, filmin kahramanları huzuru Anadolu'da buluyor.
Film belgesel gibi; çünkü her karakterin günlük hayatta karşılığı var. İşsiz oğlu tarafından huzurevine bırakılan acılı anneyi canlandıran Tomris Oğuzalp'in 'Neden buradasın?' sorusuna verdiği şu cevap ne manidar: "Anneler babalar, küçücük evlerine, küçücük yüreklerine, onlarca çocuk, torun sığdırırken evlatlar koca koca apartman dairelerine, villalarının bir köşesine yaşlı ana babalarını sığdıramadılar". Filmin bütün özü de bu aslında.
Beyaz Melek'i, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'le izledim. Salonda başka davetliler de vardı; Öğretmenler Günü dolayısıyla 81 ilden gelen öğretmen temsilcileri ile birlikte... 'Bu filmi onların da görmelerini istedim.' dedi ve ekledi; 'Bizim toplumun temeli ailedir. İlk eğitim orada başlar. Anne ev işleriyle meşgul olur, baba dışarıda çalışır, nine-dede de terbiye öğretir. Bir çocuk ilk hayat dersini evde alır. Batı kültürünün etkisiyle aile yozlaştı, düzen bozuldu. Film de bunu anlatıyor'. Bakan Çelik'e, efsane milli eğitim bakanlarından merhum Tevfik İleri'nin kızı Cahide Hanım da eşlik etti. 'Annesini sürekli ziyaret ederim, Öğretmenler Günü dolayısıyla evlerine gittim, Cahide Hanım'ı davet ettim, beni kırmadı.' dedi. Doğrusu Beyaz Melek, öğretmenler için de iyi bir seçim, etkileyici olduğu kadar ufuk açıcı.
Haberi olmuş olmalı ki; filmin sonunda Mahsun Kırmızıgül, Bakan Çelik'i telefonla aradı ve, 'Nasıl buldunuz?' diye sordu. Genel olarak beğendiğini söyleyen Çelik, 'Bu güzel filmde küfür sahneleri keşke olmasaydı. Bütün öğrencilere tavsiye ederdim.' diye cevap verdi. Doğru, bir iki yerinde insanı rahatsız eden, kulağı tırmalayan nahoş sözler var. Keşke daha dikkatli olunabilseydi. O sözcüklerin filmin masumiyetine, beyazlığına koyu bir leke gibi düştüğünü söylemeliyim. Aile filmine yakışmadı.
Huzurevlerine, yaşlıların hayatına ışık tutan, unutulmaya yüz tutmuş değerlerimizi hatırlatan, üzeri küllenen insanî duygularımızı canlandıran, bize bizi anlatan Beyaz Melek filmini görmenizi öneririm.