Muhterem Başsavcım Abdurrahman Bey'i kafanıza göre eleştiriyor; demediğinizi bırakmıyordunuz. Anayasa Mahkemesi iddianameyi kabul etti, hadi şimdi konuşun bakalım.
Muhterem Başsavcım görevimi yaptım, demeye çalışmıştı da inanamamıştınız.
İddianameye, "Çok tuhaf bir hadise" diyerek aşağılayan Graham Watson, "Bu, tamamıyla delilik" diyerek hakaret eden Ria Ruijten-Oomen, "Türkiye'nin, 21. yüzyıla uygun hakim ve savcılara ihtiyacı var…" diyerek nerdeyse savcı ve hakim siparişi vermeye çalışan Joost Lagendijk ve daha bir sürü Batılı zevattan etkilenmiş; Muhterem Başsavcım hakkında, Türkiye'yi Batı'ya küçük düşürdü, çağdaş ülke imajına darbe vurdu, demiştiniz…
Yazık ettiniz. Ayıp ettiniz.
El âlemin sözüne kanıp da Muhterem Başsavcıma bühtan ettiniz.
Ne olmuş yani, Hannes Swoboda, "Tamamıyla şoke oldum" dediyse. Daha beter olsun.
Çağdaş dünya tepki gösteriyormuş. Göstersin.
Batılılara rezil olmuşuz. Olsun.
Onlar da, AHİM örneğinde olduğu gibi, RP'nin kapatılmasına 'onay verirken' bize rezil olmuştu.
"Başsavcıya 301'den dava açılmalı" görüşünü dillendiren İstanbul Barosu eski Başkanı Yücel Sayman da bunu böyle bilsin.
Biz yine de Sayın Sayman'ın gerekçesine kulak verelim; sözün tamamını dinleyelim ki, kimseye haksızlık yapmayalım:
"Bu tür kapatma davaları uluslararası alanda 'Türklüğü aşağılayarak' Türkiye'nin imajını zedeliyor aslında. 'Bunlar beğenmedikleri partileri kapatır' şeklinde düşünce hakim oluyor. Bu davayı açanlara 301'den dava açılabilir, Türklüğü aşağıladığı gerekçesiyle…"
Muhterem Başsavcıma "Türklüğü aşağılamaktan" dava açmak, ironi değilse, ilginç bir fantezi.
İlginç olduğu kadar da netameli! Anayasa Mahkemesi iddianameyi kabul ettiğine göre; değil mi?
Lafı hiç uzatmadan kestirmeden söyleyelim:
RP'nin kapatılmasına onay veren, hatta alkışlayan o uluslar arası çevreler, AHİM için de, "Bunlar beğenmedikleri partileri kapatır" dediler mi?
AHİM o verdiği kararla, Türklüğü aşağılayarak, Türkiye'nin imajını zedelemedi mi?
Hülasa, aşağılanmamız gerekiyorsa, biz aşağılayalım. İmajımız zedelenecekse, biz zedeleyelim. Kendi işimizi AHİM gibi yabancı kuruluşlara bırakmayalım.
Diyelim ki, ülkemizi sömürgeleştirmek mi istiyorlar; biz kendi kendimizi sömürgeleştirelim. (Pardon, Yusuf Kaplan'ın uzmanlık alanına girdik.)
Yani, ne yapacaksak biz yapalım, Batılıların yapmasına fırsat vermeyelim.
Demem o ki; bu "rezillerin" etkisinde kalıp da, Muhterem Başsavcım Abdurrahman Bey'in kalbini kırmayalım.
Boşu boşuna komplekse girip de, "Bu iddianameleri hazırlayan kafalarla AB'ye nah girersiniz" demeye getiren AB Komisyonu genişlemeden sorumlu komiseri Rehn'in ifadelerini, matah bir şeymiş gibi kimsenin gözüne sokmayalım.
Hem AB'ye girmek şart mı?
Yargımızın siyasete hukuk dışı müdahalesi yüzünden AB'ne almayacaklarsa, almasınlar.
Biz buyuz kardeşim. İşlerine geliyorsa…
Ne demiş Orhan abi:
"Beni böyle sev, seveceksen…"
Zaten bizi bu halimizle sevmezler (kabul etmezler); gerçi, bu halimizle bizi seven bir kuruluşa da biz girmeyelim. Neyse…
Hep biz mi taviz vermek zorundayız? Kokorecimize kadar taviz verdik, yetti artık!
Biraz da onlar taviz versin…
Bize "hukuk" dayatacaklarına, "hukuk"tan azıcık taviz verseler, olmaz mı?!
Kaynak: Yeni Şafak