İranlıların bayramı, kutlaması, destanı boldur. Son yıllarda bunlar arasına garip yeni kutlamaları dahil ediyor rejim. Bunlar hep nükleer ‘başarılarla’ ilgili, ilan eden de hep aynı kişi, seçimi şaibeli Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad.

Ahmedinejad, en son uranyumu yüzde 20 oranında zenginleştirdiklerini ilan etti ve Devrim’in 31. yıldönümünde yoksul, çaresiz, umutsuz, verdiği oyların hesabını sorduğu için anasından emdiği süt burnundan gelenlerden, bu zenginleştirmeyi de kutlamalarını istedi. İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Saidi de, İran’ın nükleer güç sahibi ülkeler arasına gireceğini, geçen yıl Nisan’ın 13’ünde kutsal Kum kentinde düzenlenen ‘Nükleer Bayram’da açıklamıştı.

Bu ilginçliklerle İranlı yetkilerinin hamaset olimpiyatlarında Kuzey Korelileri yakalaması mümkün, gerçi Kuzey Koreliler, bulutların kutsal liderleri Kim Jong İl’e saygı için hareketlerini değiştirdiğini inanıyor ama anlaşılan İranlı yetkililer de onlardan aşağı kalmayacak.

İnsan hakları ihlalleri, dindarlara baskıları nedeniyle yıktıkları Şah rejimini de aratmayacak niteliklere sahip İranlı hamaset erbabı, her ağzını açtığında ambargoların kendilerine işlemediğini öne sürüyor. Onları dinleyecek olursanız, ambargolarla bileniyorlar, her işlerini kendileri yapmayı öğreniyorlar. Ama bu hamaset, halkın yoksulluğunu da, ambargo nedeniyle gerekli yedek parça alınamadığı için bakımı yapılamayan ve sapır sapır dökülen yolcu uçaklarını da, petrol üreticisi bir ülke olmalarına karşın rafinelerinin düzgün çalışamaması ve yenilerini kuramamasını da yılda 2 milyar dolara yaklaşan benzin ithalini de açıklamıyor.

Üstelik bu ambargolara nükleer arzular nedeniyle yenileri eklenmek üzere. Ama dünyanın da bildiği bir gerçek var, bir ülkeye uygulanan ambargo yalnızca o ülkenin insanlarını vuruyor, rejimin hamaset erbabını değil. Gerçi Batı İran halkını doğrudan hedef almadığını göstermek için Devrim Muhafızları’na ambargo koymayı planlıyor ama bu İran halkının yoksulluğunun artmayacağı anlamına gelmiyor.

Devrim Muhafızları’nın İran ekonomisi ve siyaseti üzerindeki vesayeti tartışılmaz. Sokakta kadınların saçına başına karışan Besiçleri kontrol etmenin dışında, petrol şirketinden, havaalanı işletmeye kadar yaklaşık yüz firmanın sahibi olan Muhafızlar’ın ekonomik faaliyetlerinin yılda 12 milyar dolara yaklaştığı tahmin ediliyor. Rivayetlere göre, kayıt dışı ekonomide de epey payı olan Muhafızlar, araba yapıyor, lazer ameliyatları yapan göz klinikleri açıyor. Kendi açtıkları ihaleleri kendileri kazanıyor. Bu ekonomik faaliyetleri yaparken elbette halkın kaynaklarını kullanıyor ama kimin zengin edileceğine kendisi karar veriyor, arada, halkı da avutmak için yardım vakıfları falan devreye sokuyor. Kendisinden başka bir ekonomik gücün gelişmesine olanak tanımıyor. Böyle olunca da yaklaşık 25 bin mühendisin iş bulabileceği tek ekonomik örgütlenme oluyor. Dolayısıyla Muhafızlar’a yönelik ambargo ister istemez, halkı etkiler, nükleer iktidar peşindeki yöneticileri değil.

Başta Nobel Barış Ödülü sahibi Şirin Ebadi olmak üzere, İranlı muhalifler, askeri müdahaleye olduğu, gibi ekonomik ambargolara da karşı. Uluslararası toplumu, İran rejimini nükleer faaliyet gibi kimseyi ikna etmeyen bir şey yüzünden değil, insan hakları ihlalleri ve halkına zulüm uyguladığı için kınamaya, yargılamaya, yaptırımlar uygulamaya davet ediyor. Ama bu çığlıklar her zamanki gibi yüksek uluslararası siyaset ve ‘iyi komşuluk’ hesaplarının tıkadığı sağır kulaklara ulaşmıyor.

İranlıların yas günleri de çoktur. Umarım Ahmedinejad’ı öne süren muhafazakâr hamaset rejiminin, şimdi halka bayram diye yutturmaya çalıştığı nükleer günler ilerde yas günlerine dönüşmez. Dönüşürse, Humeyni’nin “Bir fırını bile yönetemezler” dediği muhafazakârlar, Şiiliğin ve İran kültürün temel ve vazgeçilmez öğelerinden biri olan yas alanına bu büyük katkılarıyla, ilham kaynaklarını ve ruhani önderlerini yanıltmış olacaklar!

 

Kaynak: Radikal