Rusya'yı NATO çemberine alıp saldırgan üslubundan vazgeçmesini amaçlayan taktik, Moskova'nın NATO'ya başvuran Tiflis'e acı bir ders vermesiyle çöktü. Gürcistan'ı Rusya'yı kışkırtması için cesaretlendiren Batı, Kafkasya'ya bulaşılmaması gerektiğini anlamış olmalı
Kesin olan şu ki, bu hafta Gürcistan'daki operasyon Batı'nın Putin'in Rusya'sına karşı izlediği saldırgan siyasetin işe yaramazlığını gösterdi. Rusya'yı zayıflatması gereken bu siyaset onu güçlendirdi. Buna göre Rusya'nın NATO tarafından çembere alınarak aşağılanması gerekiyordu ama sadece Rusya'nın neo-emperyalizmini beslemeye yaradı. Rusya'nın 'ancak sertlikten anladığını' göstermesini gerekirken, Batı'nın ağzının ancak laf yaptığını gösterdi.
Rusya, görünüşte Batı müttefiki olup, NATO'ya başvuran Gürcistan'a güç politikalarına ilişkin acımasız bir ders verdi. Tüm etkinliği kaybeden Batı'ysa hiçbir şey yapamaz. Bir siyaset nadiren bu kadar aptalca olur.
Putin gülmekten kırılıyordur
Bu haftaki Amerikan gazetelerini okuyorsa Putin gülmekten kırılıyordur. ABD Başkanı Bush, Rusların Gürcistan'ı istilasını 'orantısız ve kabul edilemez' ilan etti. Bush sanki hiç kendisi böyle bir şey yapmamışçasına büyük güçlerin '21. asırda hükümetleri devirme' peşinde koşmaması gerektiğini söyledi. Başkan Yardımcısı Cheney de sanki umursuyormuşçasına istilanın 'Rusya'nın dünyadaki konumuna zarar verdiğini' belirtti. Rusya'ya karşı yaptırım isteyen lobi Kış Olimpiyatları'nın boykot edilmesi tehdidine kadar geriledi. Aman ne matah fikir!
Kafkasya üzerine çalışan her öğrenci Sovyet imparatorluğunun çökmesinden beri bu bölgenin patlamaya hazır beklediğini bilir. İç içe geçen etnik, dini ve milli faylar, petrol ve gaz yüzünden daha da keskinleşirken, Kızıl Ordu'nun çekilmesi ve Komünist disiplinin sona ermesinin ardından uzun süre gömülü kalamazlardı. Kurban Said'in klasik romanı Ali ve Nino'da başarılı biçimde aktarıldığı üzere burada görülecek pek çok hesap, paylaşılamayan pek çok toprak ve zenginlik var.
Her kriz anında Batı iyi ve kötüleri ayırmak için kıvranıyor. Medya taraf tutmadan bir çatışmayı duyurmayı imkânsız görüyor. 1990'larda ayrılıkçı azınlıkların benzer çatışmalarına sahne olan Yugoslavya'ya ilişkin haberler o kadartaraflıydı ki, Kosova hâlâ 'yürekli ufaklık' muamelesi görürken, Sırplar hâlâ hayırsızlar şeklinde gösteriliyor.
Güney Osetya'da iki taraf da korkunç kıyımlar yapmış görünüyor. Kameralar ne yana dönerse dönsün öfkeli bir hissiyat sergilenebiliyor. Gürcü hükümeti, Güney Osetya ve Abhazya'da denetim sağlamaya hakkı olduğunu iddia ediyor; hem de bu iki muhalif bölge açıkça Rusya'yla birlik olsa bile. Rusya'ysa 'barışgücü' olarak bulunduğu bu bölgelerde vatandaşlarının sürülmesi ve öldürülmesini durdurmak için meşruiyeti olduğunu düşünüyor.
Güç olan şu ki, hak sahibi olmak ve sağduyu pek de uyumlu değil. Gürcistan'ın harekete geçmeye hakkı olabilir ama böyle yapmak bariz bir akılsızlıktır. Rusya'nın da saldırgana karşı vatandaşlarına yardım etme hakkı olabilir ama Gürcistan'ın başkentini bombalayıp, hükümet değişikliği talep etmek bir yana, adı acımasıza çıkmış ordusunun zincirlerini tamamen bırakması ayrı bir şeydir.
Harvard mezunu Gürcistan Devlet Başkanı Saakaşvili'nin okulu için pek de iyi bir reklam olmadığı açıkça görüldü. Saakaşvili, Putin Olimpiyat için uzaktayken Rusya'nın blöfünü görüp, Güney Osetya'yı yeniden işgal edebileceğini düşündü. Ancak Rusya'nın blöf yapmadığını anladı. Putin onca nefret ettiği bu adamı aşağılamak ve reddedilene kadar Rusya'nın da katılmak istediği NATO'ya diğer komşu ülkeleri başvurmaktan caydıracak böylesi bir fırsat için bekleyip duruyordu.
Saakaşvili, ABD'deki yeni muhafazakâr müttefiklerini yardıma çağırabileceğini düşünüyordu. Tiflis Bush'un posterlerinin asıldığı ve adının bir bulvara verildiği ender kentlerden biri. Ancak ABD'nin 'desteğinin' laftan ibaret olduğu anlaşıldı. ABD?daha önce Putin'in yürüttüklerine büyük ölçüde benzeyen savaşlara girişti. Saddam'a karşı Kürt bölgesini savundu. Sırbistan ve Afganistan'da rejim değişikliği aradı. Oysa Putin'in birlikleri Güney Osetya'da ABD'nin 101. Hava İndirme Tugayı'nın Irak'a girişinin fena olmayan bir taklidini sahnelerken, Bush Pekin'de dikkatlice plaj voleybolunu izledi.
Gerçek şu ki, sonu gelmez sınır çatışmalarını çözmek bir yana, bunlar hakkında hüküm vermek için bile dünyanın bir kavramsal çerçevesi yok. Yoksulluğun yoğun olduğu yerlerde husumetin patlak vermesi için aşiret kavgası ve silah tedariki yetiyor. Tek sorun bunların tırmanmaktan nasıl alıkonulacağı.
Bağımsızlık o kadar kolay değil Eskiden bu tür çatışmalar BM'nin ulusal egemenliğe saygı koşulu sayesinde karantina altına alınabiliyordu. Ancak bu koşul Bush ve Blair'in liberal müdahaleciliği yüzünden paramparça oldu. Neticede tüm ayrılıkçı hareketler alevlendi. Küçük devletler kendi başlarına kötü bir olgu değil; dört yılda bir olimpiyat şöleninde buna şahit olabilirsiniz. Ama bağımsızlık süreci genelde acılı ve kanlı oluyor.
Batı'nın Yugoslavya, Irak ve Sudan'da görülen bölünmeye müdahale etme şevki müdahil olmaktan öte. Baskı gören tüm halkları ve bölgeleri 'kükreyen fare' olmaları, büyük bir gücü dize getirebileceklerini düşünmeleri için cesaretlendirdi.
Paralellikler gözalıcı. Sırplara karşı Kosova'yı desteklediysek, neden Gürcistan'a karşı Güney Osetya'yı desteklemeyelim? Iraklılara karşı Kürtlere destek verdiysek neden Ruslara karşı Gürcülere destek olmayalım? NATO Gürcistan'ı tam üyeliğe kabul etseydi, ittifakın getirdiği zorunluluk çerçevesinde nasıl bir Kafkas dehşeti yaşanabileceğini bilen yok. ABD ve Britanya'da olağan bir ideolojik dayanışma jesti olarak alınan kararlar, bölgede savaş veya barış manasına gelebilir.
Liberal müdahalecilik şart değil
'Büyük gücün' etkinlik alanının kabulüyle birlikte içişlerine karışmama yönündeki eski BM ilkesinin, uluslararası ilişkilerde kabaca istikrarlı bir zemin yarattığı biçimindeki arkaik inancı korumaktayım. Bazen yumuşak güç diplomasisi ve insani yardım gereği olabilir. Ancak liberal
müdahalecilik, özellikle de askeri ve ekonomik saldırganlığa yol açarsa, ardarda gelen ve genelde başarısızlıkla sonuçlanan pahalı maceralar anlamına geliyor.
Rus kaplanını kalıcı diktatörlüğe doğru götüren Putin'i yalıtmak için Batı her şeyi yaptı. Bu da onu dünyayı kaale almamak yönünde cesaretlendirdi. Batı Saakaşvili'yi de Putin'le tahammül sınırının ötesinde sataşması için cesaretlendirdi. Bu siyaset savaşa yol açtı. Sadece kendi haline bırakılması gereken bir yer varsa, bu kesinlikle Kafkasya'dır.
Kaynak: Radikal