Çin ve Birmanya'daki iki afet sonrasında, dünya ve medya diktatörlerin oyununu oynuyor. Çin afet sahasına medyayı çağırıp Tibet'i unuttururken, Birmanya cuntasının felaketin boyutunu artırmasına rağmen Afganistan veya Irak'takine benzer bir 'insani müdahale'ye cesaret eden yok

Biri Çin'de, diğeri Birmanya'da, iki diktatör iki felaket yaşadı. Biri deprem, diğeri kasırgaydı. Onbinlerce insan öldü ve milyonlarcası da tehlike altında. Diktatörlük olduklarından her iki rejim de felakete egemenliklerini vurgulayarak yanıt verdi. Ancak birinde insanlara yardımda bulunulurken, diğerinde insanlar öldürülüyor. Savaşlar ve hastalıkların ardından dünyanın en büyük canisi doğal felaketler. Doğa intikam almaz (bildiğimiz kadarıyla) ama merhamet gösterme ve yaraları sarma işini insanlara yükler. Onların bu görevi nasıl yerine
getirdiği de bir medeniyet sınavıdır.
Çin'in Siçuan depremine tepkisi önceki yanıtlarından o kadar bariz biçimde ayrılıyordu ki, Olimpiyatlarla ilgili görüşümü gözden geçirmeye yöneldim; belki de oyunlar hep diktatörlüklerde düzenlenmeli. Olimpiyat meşalesinin dünya turundaki kargaşanın ardından depremin ele alınışını siyaseten bir başarı.

250 bin kişi hiç yardım almadı
Felaket sahasına medyayı davet etmek epey düşük riskliydi. Deprem büyük bir sarsıntıyken, tüm Kızıl Ordu harekete geçtiğinden kurtarma da kurtarma gibiydi. Dünya mahzur kalan Çinlilere, gözyaşları içindeki Çinlilere, kahraman Çinlilere, ehil Çinlilere aşık oldu. Genellikle kitlesel bir tekdüzelik içinde resmedilen ulus ilk defa duygulu insanlardan müteşekkil gösterildi. Tibet ve meşale unutulurken, Olimpiyatlar da uygunsuz bir payeden münasip bir ödül haline geldi. Çin bir gecede düze çıktı. Haberlerin gözdesi oldu.
Zavallı Birmanya! Onun yaşadığı felaket çok daha büyük ve can kaybı muhtemelen Çin'inkinin dört katı. Merlin yardım örgütünden Sean Keogh'un dün söylediği gibi, 'böylesi destansı bir felaket tüm ülkelerin çekincelerini sınayacaktır' ki, bunların başında da Birmanya geliyor.

Felaketin doğasından ötürü, sel dalgasından kaynaklanan başlangıçtaki can kaybı açlık ve hastalıkla gelen ikinci bir ölüm dalgasının altında kalabilir. Birmanyalı felaketzedelerin Çin'de ihtiyaç duyulanın çok ötesinde bir yardıma ihtiyacı var. Irravaddi deltasındakiler Güneydoğu Asya'daki en cana yakın ve en perişan halktır. Britanya'nın Hindistan İmparatorluğu'nun geri kalanı bir tür demokrasi benimsemişken, liderleri Kamboçya'nın Pol Pot'uyla aynı sevimlilikte olan Birmanya, insanlıktan uzak bir hegemona dönüştü. Birmanyalı liderler hâlâ muhaliflerini hapsediyor, işkenceden geçiriyor ve öldürüyor, Karenler gibi muhalif azınlıkları baskı altında tutuyor.

Yakında Olimpiyatlara ev sahipliği yapacak Çin'in aksine Birmanya rejiminin medyatiklikle hiç ilgisi yok. 1991'den beri ekonomik yaptırımlara maruz kalan ülkede halka aktarılan söylem çektikleri tüm sıkıntının sebebinin dış dünya, özellikle de Batı olduğu yönünde. Buna göre onları ancak her şeye güce yeten, kerameti kendinden menkul 'Devlet Hukuk ve Düzen Tesisi Konseyi' kurtarabilir. Hal böyleyken bırakın yabancı askerlerin desteğini, Birmanya'nın yabancı yardıma ihtiyacı olması bile söz konusu söylemi yok edecektir. Yani yanına bile yaklaşılmaması gereken lanetli bir durum mevzu bahis.
Rejim açısından medyada yer alma ve yardım herhangi bir kasırgadan çok daha büyük bir felakete yol açabilir. Beceriksizlik ve güçsüzlüğe işaret edebilir. Bu nedenle hergün Batılı diplomatların uzlaşmaz generallere 'baskı uyguladığına' dair haberler okuyoruz. Komşu ülkelerin acınacak derecede az yardım gönderdiğini okuyoruz. BM Gıda Programı iki milyon kişinin risk altında olduğu bir bölgede 250 bin kişinin hiçbir yardım alamadığını duyuruyor. Keogh ise faaliyette hiçbir helikopter görmediğini anlatıyor. Buna rağmen rejimle aralarını bozmamak zorunda olan haber ajansları resim çekmeyi bırakın şikâyette bulunmaya bile cesaret edemiyorlar.

Dünya ve onun medyası diktatörlerin oyununu oynuyor. Tam da Çin ve
Birmanya rejimlerinin istediğini yapıyorlar. Siçuan'daki ezilen okul çocuklarını haddinden fazla gündeme getirirken, iki milyon Birmanyalı'yı görmezden geliyorlar. Çin'de haber kurbanlar. Birmanya'daysa rejimin berbatlığı. Felaketin 'aciliyetini' ve generallerin vurdumduymazlığını vurgulayarak, medya tıpkı siyasiler gibi vicdanını rahatlatıyor. Sadece kendi işini iyi yapmaya riayet ediyor.

10 gündür Irravaddi açıklarında bir armada demirli ki, bunun arasında suların ve yıkık yolların ötesine malzeme taşımakta hayati öneme sahip iki düzine ağır yük helikopteri de var. (Eski başbakan) Blair'in 1998'de ve BM'nin 2006'da onca övdüğü insani müdahalenin tam takımı öylece boş dikiliyor.

Söz konusu takım Lübnan ve Somali, Bosna ve Kosova, Afganistan ve Irak'a yardım için siyasiler ve yardım tüccarları tarafından gururla seferber edilmişti.
O dönemde 'uygun kanallar' diye dalavere çevrildiğini, 'ancak rejimin izin verdiğini yapabiliriz' denildiğini hatırlamıyorum. Avukatlara müdahaleye karşı çıkmak yerine onu geçerli kılmaları söylenmişti. Binlerce insanın yaşamı tehlikedeydi ve bu durum deniz piyadelerini göndermek için yeterliydi.

Şimdi böyle olmaz. Şimdilerde bu cesur yürekler bir nedenden dolayı bize
diktatörlüğün hassasiyetlerine riayet etmemiz gerektiğini söylüyor. Bir helikopter düşürülürse olabilecekleri düşünmeliyiz. Sahadaki yardım örgütü çalışanlarını düşünmeliyiz. Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) etiketi altında geldiği takdirde rejimin yardımımızın içeri girmesine izin verme sözü verdiği geçen haftaki oyalayıcı ve inandırıcı olmayan 'ilerlemeye' minnetle sarılıyoruz.

Medeniyet bu mu?
Uzun zaman önce Doğu Timor'un insani davasını savunduğum zaman karşılaştığım olağan tepki 'Onlar da kim?' şeklindeydi. Bunun yanıtı, 'onlar da Lübnanlılar, Somalililer ve Kosovalılar gibi ama ne yazık ki, televizyonda görünmüyorlar' diyeydi. Televizyoncular ancak kanlı bir ayaklanma başlattıklarında geldi.

Modern dış politikaya dair hakikat şu ki, insani ihtiyaçlara değil ama tıpkı Irak'ta görüldüğü üzere iç politikaya ve saptırılmış bir ulusal güvenlik algısına yanıt veriyor. Yardımseverlik ancak bazı felaketler oturma odaları medyanın mesajlarıyla dolanları rahatsız ettiğinde etken haline geliyor.

Birmanyalı generalleri devirmek bir yana, onlarla savaşma arzum bile yok. Yardım paketleri kıyıya taşındığında rejimin deltadaki acınası gücünün onlara saldırmaya cesaret edebileceğine inanmıyorum ve böyle bir şeye kalkışırlarsa hava koruması bekliyorum. Çinliler ve Taylandlıların konuya ilişkin sözlerini de umursamıyorum. Böylesi bir eylemin generallerin kaderiyle hiçbir alakası yok ama ölüme terk ettikleri yüzbinlerce insanınkiyle var.

Çin'deki hayatları kurtaramayız ama Birmanya'dakileri kurtarabiliriz. Böyle yapmamayı seçiyoruz çünkü Birmanya rejimi günümüzde insani çabaları harekete geçiren kamuya duyurma işini başarılı biçimde engelledi. Birmanya televizyonda görülmüyor. Bu sizce medeniyet midir?

Kaynak: Radikal