Rock starı popülaritesine sahip siyasi lider, bütün Ortadoğu ülkelerinde bütün siyasi liderlerden açık ara en çok popüler olanı, Ortadoğu'yu Müslüman demokrat bir bölge yapmak isteyen yeni nesil için fetheden bir kahraman.

Mısır, Suriye ve Kudüs'ü birleştiren Kürt asıllı Selahattin'den beri ilk defa Arap olmayan bir lider, Arap dünyasında bu kadar etkili oldu.

İşte böylesine bir emperyal analojinin varlığı, Batılıları Türkiye'nin bölgedeki yeni atılımı hakkında endişeye sevk ediyor. Batı'da Erdoğan'ın taktiklerini "yeni Osmanlılık" olarak adlandırmak popüler oldu.

Avrupa'dan umduğunu bulamayan Türkiye'nin Avrupalı köklerinden vazgeçip güneyindeki güç boşluğunu doldurmak suretiyle İslamcı partileri birbirlerine bağlayıp yeni bir güç birliği oluşturarak Batı'yı tehdit edeceği endişesi doğuyor.

Erdoğan'ın oldukça belirgin ama çıkar odaklı misyonunu İslami bir emperyalizme benzetmek hatalı bir kıyaslama; ama yaygın ve anlaşılır bir durum.

Her şeyden önce, eski bir İslamcı ve dinine bağlı bir kişi olan Erdoğan bu geziye Türkiye'nin geleneksel müttefiki olan İsrail ile fazla önemli olmayan bir sorunu bir yangına çevirdikten sonra çıktı.

Arap turunu öfkeli İsrail eleştirileri, Filistin davasına coşkulu destek ve askeri hesaplaşma öneren kabadayı ifadelerle dantel gibi işledi. Salı günü Tunus'taki bir kitleye, İsrail'in artık Akdeniz'de canının her istediğini yapamayacağını ve bölgede Türk gemilerini göreceklerini söyledi. Savaş ilanı sayılacak türden açıklamaların sadece biri olan bu tip ifadeler ülkesinin Arap komşularıyla dayanışma içinde olduğu mesajını vermek için İsrail'le olan ilişkileri kullandığı imajını vermeyi amaçlıyordu.

Fakat Türkiye'yi en yakından takip eden gözlemcilere göre, bu endişeler büyük ölçüde bir yanlış okumaya dayanıyor.

Harvard Üniversitesi'nin Türkiye uzmanı öğretim üyesi Joshua Walker'a göre Türkiye sadece Müslüman ülkelerle ilişkilerini geliştirmiyor. Bölgede etkisini arttırmasını da Batıdan ya da demokrasiden ve laiklikten uzaklaşma olarak okumak yanlış olur. Türkiye Fransız stili laiklikten Amerikan stili, bir insanın dindar ama laik bir ülkenin de yöneticisi olduğu bir laiklik anlayışına geçiş yapıyor. Ortalıkta batıdan uzaklaşıldığına dair hiç bir işaret yok.

Gerçekten de aralarında Amerikalı olanın da dahil olduğu pek çok Batılı diplomat Erdoğan'ın Doğuya yönelmesini memnuniyetle karşılıyor ve faydalı bir gelişme olarak görüyor. İyi olması İran ve Suudi Arabistan'ın çok daha tehlikeli olabilecek etkilerini engelleyici rol oynaması yüzünden ve Erdoğan'ın yaptıklarının ne emperyal biz vizyon peşinde olması ile alakası var ne de İslamcı olmasıyla.

Erdoğan'ın Mısırlılara önemli mesajlarından biri eski Şeriata dayalı Anayasalarını değiştirip seküler devlet olmayı kabul etmeleri oldu. Sanki bir belirsizlik varmış da netleştirmek ister gibi, Mısırlıların Türklerden öğreneceği en önemli şeyin laiklik olduğunu söyledi. Oysa bu kelime bugünlerde Mısır'da neredeyse hiç anılmayan bir kelimeydi (yazar burada Erdoğan'ın sözlerini aktarıyor)..

Bu mesaj Arap dünyasında gürültü kopardı ve Müslüman Kardeşler ve diğer İslami gruplardan öfkeli tepkiler aldı; ama buna rağmen Türk lidere bağlılık hissetmeye devam ettiler.

Ve bunlarla birlikte Türkiye'nin Doğu'ya dönmekle alakası olmayan başka gelişmeler geldi. İsrail'le kan davasına düştüğü bir anda, Sayın Erdoğan Amerika ile İran'ın füze saldırılarına karşı korunmayı amaçlayan füze savunma sisteminin radarlarının yerleştirileceği bölge olarak kendi ülkesinin kullanılmasına imkan sağlayan anlaşmayı yaptı. NYT gazetesine yaptığı açıklamada, bir üst düzey Amerikan yetkilisi bu anlaşmayı Türkiye'nin 2003'den beri ABD ile giriştiği en büyük askeri işbirliği olarak değerlendirdi ve Türkiye'nin 59 yıllık NATO üyeliğindeki başlıca desteklerden birisi olduğunu söyledi. Ayrıca Türkiye ABD ile çok önemli bir anti-terörizm girişimine de ortak oldu. Üstelik Türkiye'nin Avrupa ülkeleriyle siyasi ve ticari ilişkileri de kuvvetli bir biçimde gelişmeye devam ediyor.

Londra'daki Chatham House'daki Türkiye Projesinin başındaki Fadi Hakura'ya göre, bu durum aslında Avrupa ve Amerika için en en iyi mümkün olabilecek bir durum: İran'ın yaptığı gibi diğer bölgesel aktörlerin teşvik ettiği şiddete başvurmaksızın, kuvvetli bir şekilde ittifak ilişkiniz olan bir ülke İsrail'e karşı kararlı bir pozisyon almaktadır. Bir başka deyişler, Türkiye İsrail açısından "kötü polis" rolünü oynayabilir, fakat İran'dan farklı olarak, Hizbullah gibi örgütleri İsrail'e karşı harekete geçirmek gibi bir amaç taşımamaktadır.

Sayın Erdoğan'ın Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Somali'yi de kapsayan doğu yönelimi Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun, 2000 yılı öncesinde, istikrarsız ve tehditkâr otoriter rejimlerle çevrilmişken, Türkiye'nin karşılaştığı bazı sorunları tekrar yaşamaması için geliştirdiği bölgede etki kurmaya yönelik stratejinin bir parçasıdır.

Sayın Davutoğlu'nun komşu ülkelerle "sıfır sorun" ilişki olarak adlandırdığı stratejisi pahalı karşılıklı meydan okumaları en aza indirmeyi amaçlamıştı. İsrail'le geçen hafta yaşanan hararetli ortam ve Sayın Erdoğan'ın, geçen on yılı kayda değer azınlık haklarını tanıyan bir lider olmasına rağmen, kendi Kürt azınlığına karşı askeri çatışmaya sürüklenmesi, bugünlerde Türkiye'nin sorunlarının sıfır olmadığını açıkça gösteriyor. Ama muhtemelen olabileceğinden de çok daha az.

Dünya Bülteni için Levent Baştürk tarafından tercüme edilmiştir