Kürt sorunu, sivil anayasa, türban, laiklik sorunu, Kıbrıs, demokratik rejim, Ergenekon operasyonu, AB ile üyelik müzakereleri, enflasyon, işssizlik gibi, Türkiye'nin sorunlarını sıralayanlar, Başbakan Erdoğan'ın, bu kadar cephede savaş verip veremeyeceğini, siyasal görüşü ve kararlılığı buna yetmezse ipin ucunu kaçırıp kaçırmayacağını irdeliyorlar.
Bu sorgulamaya girenler arasında, eğer sivil anayasa ile birlikte Avrupa Birliği halkasına da kararlılıkla asılır ve gereğini yapmaya başlarsa, Başbakan Erdoğan'ın çok fazla cephede savaşmasına da gerek kalmayacağını savunanlar da var.
Bu görüştekiler; Başbakan'ın bu ve benzer sorunları idrak ettiği, çözme
niyet ve iradesinin olduğunu düşünüyorlar, ancak vizyonunda, becerisinde ve gücünde tereddüt ediyorlar.
Bu yılın ilk ayı sonlarına kadar ben de bu görüşleri paylaşmakta idim. Başbakan'ı demokrasi ve AB'ye üyeliğinde samimi buluyor, eksiklerini çalışkanlığının örttüğüne inanıyordum. Sorunların üstüne kararlılıkla, cesaretle yürüyordu; kadrolaşma iddiaları demokrasinin ilk yıllarından bu güne sürüp gelmekteydi; yolsuzluk söylentileri herkes için çıkarılmıştı, kendimi kandırmışım!
Şimdi geldiğim yeri özetleyeyim: Başbakanımız demokrasi karşıtı güçlerle ittifakta sakınca görmemektedir!
Onun bu güçleri etkisiz bırakmaya ne niyeti, ne iradesi, ne de kararı vardır; O demokrasiyi diktaya dönüştürecek gelişmeleri körüklemektedir!
Adını koyarak konuşalım: Az ya da çok laiklikten sapma, demokrasiyi tahrip eder. Bir tip virüs var ki, o girerse, bilgisayarınızı ve içindeki dosyaları kurtaramazsınız. Laiklikten ufak bir sapma o tip virüse benzer. İki ay önce devlet hayatımıza virüsün ölümcül olan tiplerinden biri girdi!
Başbakan'ın laikliğin sonunu getirecek akımlar hakkındaki anlayışı son türban olayında ortaya çıktı. Emek, can ve yurt vererek iki asra yakın süredir geliştirmeye çalıştığımız demokrasimizin kalbine
girerek Cumhuriyet hükümetini denetim altına alan ölümcül virüsü Başbakanımız görmezliğe geliyor.

Tehlikeyi görmemesi olanak dışı olan Başbakan'ın, bu konuya hiç değinmemesini, işlerinin çokluğuna bağlayamayız.

Başbakan tehlikeyi görmemekte midir; yoksa tehlikeyi önemsememekte midir? Sanıyorum ikisi de değil, Başbakan benim tehlike dediğimin ne olduğunu gayet iyi bilmektedir; tehlikenin gücünü küçümsemekte değil büyüklüğünü bilmektedir.

Benim tanım şudur: Başbakan laikliği ve demokrasiyi yıkacak olan gücü tanımaktadır ve maalesef tanıdığı o güce teslim olmuştur.
Bilmediği şey, teslim olduğu gücün, demokrasinin son kuralları ortadan kaldırılmadan önce, bugünkü iktidarı yıkacağı, ağır biçimde itham ederek cezalandıracağıdır.

Laikliği yok edecek bir yola girildiği, iktidarın bunu tehlikeli bulmadığı, bu gidişin demokrasimizi yıkacağı, Başbakan'ın laiklik karşıtı güce teslim olduğu iddialarımın yanlış olmasını kimse benden fazla isteyemez!

Milyonlarca insanın şu ya da bu biçimde paylaştığı bu iddialar geçersiz görülüyorsa, yanlışlığı ortaya koyacak yüzlerce araç vardır, bunların hiçbiri kullanılmamaktadır! Bu durumu, Başbakan'ın teslimiyeti dışında bir nedenle yorumlayamıyorum.

Kaynak: Radikal