Bahçeli'nin MHP ile asker arasına mesafe koyma siyasetinde dün olanlar bir dönüm noktası sayılmalı

Aslında gecikmiş de sayılmaz. Çünkü bir süreden beri gazeteci camiasında konuştuğumuz bu konuyu daha önce yazsak spekülasyon sayılabilirdi. Oysa türban tartışması etrafında son birkaç gündür yaşananlar ve MHP lideri Devlet Bahçeli'nin dün Meclis grubuna hitabı, artık MHP ile asker-yargı-idare üçgenindeki yerleşik sistem arasına mesafe koymak istediği saptamasını gönül rahatlığıyla yapmamıza imkân veriyor.
Bahçeli'nin dünkü demecine gelmeden önce son bir yıldır berraklaşan politikasının en bariz iki örneğini verelim:


Bahçeli, cumhurbaşkanı seçimleri öncesinde ve daha MHP yeniden Meclis'e girmemişken, seçimin yeni parlamento tarafından yapılması ve o sonuca herkesin uyması gerektiğini söylemişti. 22 Temmuz seçimleri ardından Meclis'e girince, sözünü tuttu ve AK Parti'nin 367/Anayasa Mahkemesi barajına takılmadan Abdullah Gül'ü cumhurbaşkanı seçmesine, seçim oturumuna katılıp oylamada yer almak suretiyle destek verdi.

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ocak ayı ortasında İspanya seyahatinde üniversitelerde türbanın serbest bırakılması gerektiği fikri üzerine ilk açık ve ayrıntılı destek veren Bahçeli oldu. bahçeli üniversitelerle sınırlı kalmak şartıyla serbestinin laikliğe zarar vermeyeceğini söyledi.

MHP ve AK Parti'nin türban serbestisi amaçlı bir Meclis komisyonu oluşturması, Erdoğan'ı rahatlatırken, CHP lideri Deniz Baykal'ı itirazında yalnız bıraktı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın iki hafta ardından, işin güncel boyutuna müdahil olmadan dozunda verdiği tepkiye, Baykal'ın "gölge etmesinler" yorumu getirmesi bir nabzı yansıtıyordu.

Bu ilginçti, çünkü Büyükanıt'ın 30 Ocak'ta konuşmasından iki gün önce, 28 Ocak'ta (Atatürkçü Düşünce Derneği'nden edindiğimiz bilgiye göre) Bahçeli'nin özel kalemine fakslanan bir mektup vardı. Dört imzacı kuruluş sözcüsü arasında en dikkat çeken, imzasını Ulusal Birlik Hareketi Platform Başkanı olarak atan, ADD Genel Başkanı, emekli Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur idi. Mektupta, girişimin "MHP'yi güvence sayan çevrelerde hayal kırıklığı yaratmakta ve endişeleri artırmakta" yazılıydı.

Bahçeli'nin 3 Şubat'ta bütün parti teşkilatına gönderdiği ve onları sokaktan uzak durmaya çağıran genelge bu çerçevede okunmalı. Genelgede "Vehmedilen kaygıları körükleyerek, demokrasi dışı odakları siyasete müdahaleye davet eden çağrılara dikkat edilmesi", "soğuk savaş yıllarının sloganları ile yapılacak ithamlara uyanık olunması" ve asıl önemlisi, "resmi ve idari görevleri esnasında aldıkları üst düzey kamu unvanları ile isim yapmış emekli zevatın yalnızca bu tesirden yararlanarak milliyetçiler üzerinde nüfuz tesis etmesine müsaade edilmemesi" isteniyordu.

Bahçeli dün MHP Meclis grubunda yine karanlık hesaplardan, müdahale özlemlerinden sert cümlelerle söz ettikten sonra şunları söyledi: "Türk milliyetçileri, aziz Cumhuriyetimizin büyük tehditlere maruz kaldığı karanlık yıllarda gözlerini kırpmadan mücadele ederken ve bu mücadelenin akabinde en ağır haksızlıklara uğrarken, bugün Milliyetçi Hareket'ten devlet adına tavır bekleyenlerin o günlerde hangi görevlerde bulundukları ve milliyetçi gençlere hangi gözle baktıkları bizce çok iyi bilinmektedir."

Bahçeli bunları söylerken Emekli Subaylar, Muharip Gaziler, Emekli Astsubaylar ve Harp Malulü Gazileri dernekleri, MHP Genel Merkezi önüne 'Tarifsiz düş kırıklığı' yazılı siyah çelen bırakmak istiyor, MHP'liler tarafından tartaklanarak engelleniyor ve polis devreye girmek zorunda kalıyordu.
Sıraladığımız gelişmelerle okunduğunda, Bahçeli'nin 12 Eylül öncesinde devleti savunduklarına inanarak devrimcilerle silahlı mücadeleye giren ve 12 eylül sonrasında devrimcilerle aynı işkencelerden geçip ağır hapis cezaları alan, idam edilen ülkücülerden ve o dönem görev yapan askeri ve sivil yetkilileri kastettiği söylenebilir mi? Bence mümkün.
Bahçeli, 12 Eylül öncesinde MHP'lilerin yaptığı neleri, bir daha asla yapmak istemediğini ima etmektedir? Ya da ismen bildiğini ima ettiği kimlerden söz etmektedir? Bunlara açıklık getirmesinde, hem bir dönemin karanlıkta kalan yanlarına ışık tutacağı için Türk demokrasisinin sağlığı, hem de başka kişilerin, kurumların gereksiz yere töhmet altında kalmaması açısından fayda olacak. Doğrusu öğrenmek isterim.

 

Kaynak: Radikal