İZMİR- Öğle saatlerine dek sürekli yağan yağmur ardından pırıl pırıl açan Körfez güneşi altında MHP'liler Gündoğdu meydanına doğru ilerliyor. Kurtlar Vadisi'nden çıkmış gibi giyinmiş 20-30 kişilik bir gençler grubu 'Alparslan Türkeş'in askerleriyiz diye slogan atarak çatık kaşlarla meydana gidiyor. Ellerinde bayraklarıyla ailece mitinge katılmaya giden daha üst yaş grubu onlara bıyık altından gülerek bakıyorlar.
MHP lideri Devlet Bahçeli 1999 seçim kampanyasından bu yana partililerin ve özellikle ülkücü gençlerin sokak hareketlerine katılmaması çağrısında bulunduğundan beri, bu hareketler nostaljik bir motif olmaktan öteye anlam taşımıyor.
Nostalji, ama neyin nostaljisi? Bu iyi bir geçmişe duyulan özlem mi?
Bir açıdan baktığınızda meydanı dolduran binlerce kişilik, fazla heyecan göstermeyen kalabalık MHP'nin İzmir'deki iddiasının fazla olmadığını gösteriyor. Başka açıdan baktığınızda, MHP'nin bundan 10, 15 yıl önce İzmir'in Kordon'unda bu iddiayla ortaya çıkması da beklenemezdi.
Gerçi Bahçeli kürsüde 'Osmanlı tokatıyla kesin Tayyip'in ayaklarını yerden' derken, Pasaport'un tıklım tıklım dolu kahvelerinde, pastane ve lokantaları kendi havasında güneşin tadını çıkarıyordu.
Ama Bahçeli (bazı ilçe ve beldeler dışında) herhalde İzmir'i kazanmak için konuşmayacak kadar gerçekçidir. Bahçeli'nin seçim stratejisi başka. Dün İzmir'deki konuşmasında söyledikleri, işi özetliyor aslında:
- Seçimler AK Parti ve CHP arasında bir tahtırevalli olarak gösteriliyor,
- Biz de MHP olarak varız.
Bahçeli, bir tür 'Biz kaç kişiyiz' tutumuyla;
1- MHP'nin tek bir oyunun başka partilere gitmemesi,
2- Başka partilerde, ya da adaylarında aradığını bulamamış seçmeni MHP'ye cezbetmeye,
3- Böylece hem Türk, hem yabancı kamuoyuna AK Parti ve Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığının alternatifsiz olmadığını göstermeye çalışıyor.
Bu stratejinin somutlaştığı yer, Erdoğan'ın dün konuştuğu Adana değil. Adana, Erdoğan'ın kendi siyaset anlayışı icabı Aytaç Durak'ı küstürmesi sonucu MHP'ye seçim hediyesi gibi gelmek üzere. Ama bu strateji en çok Ankara'da somutlaşıyor. Mansur Yavaş, tam da Bahçeli'nin istediği gibi, Melih Gökçek-Murat Karayalçın çekişmesine ciddi bir ücüncü rakip olarak girdi. Ülkü ocaklarının hafta sonu Gökçek aleyhine yayımladığı zehir zemberek bildiri, rekabetin ne kadar şiddetli olduğunu gösterdi.
Başbakan Erdoğan'ın yerel seçim hedefini, son genel seçim hedefini aşmak olarak belirlediğinden bu yana ülke çapında seçim asabiyeti yükseliyor. Başbakan'ın medya tutumundan partililere koyduğu iç ve dış görüşme yasaklarına kadar her adımı, seçmen dikkatinin kendi gösterdiğinden başka yere kaymasını önlemeye yönelik. Özellikle can yakan ekonomik durumun gündeme gelmesine duyduğu tepki biraz da bu yüzden.
MHP'ye dönersek, bu seçim 'Bizi yok sayamazsınız' tavrı öne çıkıyor. Bu açıdan bakıldığında amacına ulaşabilir, kaç kişi olduğunu gösterebilir. O sayı siyasi bir alternatif olmaya yetecek mi? O ayrı bir soru.

İzmir'de CHP önde
CHP lideri Deniz Baykal'ın sancılı bir süreçle de olsa Aziz Kocaoğlu ile devam ederek doğru kararı verdiği anlaşılıyor. Kime sorsanız, hangi partiden olsa Kocaoğlu'nun kazanacağından emin görünüyor. Kocaoğlu'nun oy potansiyelinin CHP potansiyelinden fazla olduğu anlaşılıyor. Beklenen gerçekleşirse Kocaoğlu'nun yapması gerekenler çok. Örneğin İzmir'in batıya açılan yüzünü Körfez-Kordon bölgesinden içerilere yaymak, İzmir'in altyapısına derinlik katması şart görünüyor. Yerel seçimlerde AK Parti'nin yüzde 47 hedefine ulaşmaktan geri bırakmak gibi bir baskı altında da bulunan CHP için İzmir şu anda moral kaynağı. MHP örneğinde de görüldüğü gibi bu seçimde belediye başkanlığı sayısını artırmak kadar, hatta belki daha önemli yarış, ülke genelindeki oy oranlarını artırmak için koşuluyor.

Radikal