Avrupa karmaşa içinde. Ve bize, güvenliğimiz, kültürümüz, işlerimiz, özgürlüklerimiz, konforumuz, geleceğimiz için korku duymamız söyleniyor. Bize alternatif olmadığını söylüyorlar: İş güvenliğini kaybedebileceğimizden, maaşlarımızın azalabileceğinden ve çalışma saatlerinin uzayabileceğinden, mahallelerimizin, kentlerimizin ve ülkelerimizin, işaret edilen düşmanlardan, yani göçmenlerden, yoksullardan, kültürel, dinsel ve etnik olarak farklı olanlardan korunan etrafı telle çevrili kamplara dönüşebileceğinden dem vuruyorlar.

Farklı geçmişlerden gelen, birçok dinsel ve kültürel yapıya mensup olan, birçok sınır ötesi bağlantısı bulunan milyonlarca insanın yaşadığı bir Avrupa’nın önündeki yol bu mu? Bu Avrupa’da sınırları kapatmanın, içerdeki iyilerle kötüler oyununu oynamanın, etnik ve kültürel saflığı savunmanın, yabancı olan her şeyi şeytanlaştırmanın hiçbir mantığı yok.

‘Homojen Avrupa’ kötü bir kurgu
Bugün kamusal alanı etkisi altına alan yabancı düşmanı söylem, dikkatleri acil meselelerden başka yöne kaydırıyor. Bugünün acil meselesi, ekonomik ve sosyal tehlikeyle belirsizliği, yeni fikir ve pratiklerle aşmak, artan sosyal ve kültürel karışıklığın ortasında birlikte yaşamanın yeni yollarını bulmak. Bizler, bir grup endişe duyan vatandaş olarak, Avrupa’nın kanaat önderlerini ve liderlerini sorumluluk sergilemeye çağırıyoruz. Korku siyasetinin yerini umut siyasetine bırakmasını talep ediyoruz. Aksi takdirde Avrupa kendisini yine, nefret ve husumetin damgasını vurduğu uzun bir karanlık döneme sürüklenmiş bulabilir. Geçmişin de gösterdiği gibi bu, geri dönüşün zor olduğu ve dostların düşman haline geldiği, tahayyül edilemez canavarlıklara gebe bir süreç olur. Geri dönüşsüz noktaya çok yakınız. Bu manifesto işte bu aciliyet hissiyatıyla yazılıyor. Avrupa’da yaşayan, bugününden ve geleceğinden endişe duyan herkesi, 21. asra yaraşan kapsayıcı bir politikayı hayal edip uygulamak konusunda bize katılmaya çağırıyoruz. Avrupa’da yeni bir kapsayıcı politika en az dört temel ilkeyi kucaklayıp inşa etmeli:

Avrupa’nın özü olarak çeşitlilik: Otantik ve katışıksız, kültürel açıdan homojen bir Avrupa vizyonu kurgudan ibaret, fakat güçlü ve tehlikeli bir kurgu bu. Avrupa’nın en büyük başarılarının daima dünyanın yaratıcı enerjilerinden, farklı kökenlere ve karmaşık özgeçmişlere sahip insanların olumlu temasından, cinsiyetlere, ırklara, cinsel, dinsel, kültürel farklılıklara ve tercihlere saygıdan kaynaklandığını unutmayalım ve kabul edelim. Belirsiz ve çalkantılı bir geleceği karşılamak için canlandırılması gereken, Avrupa’nın sözüm ona üstünlüğe, kapanmaya ve kuşkuya dayalı karanlık mirası değil, işte bu açıklık ve kapsayıcılık geleneğidir.

Bir dayanışma ve umut kültürü: Yüzleşilmesi gereken belirsizlikler ve çalkantılar varsa, tarih bunu başarmanın en iyi yolunun korku ve hoşgörüsüzlük değil, cesaret ve diyalog olduğunu gösteriyor. Avrupa toplumunu etkisi altına alan korku siyaseti teşhir edilmeli, reddedilmeli ve geleceği farklı toplulukların ortak enerjilerini seferber etme cesaretiyle karşılamayı öngören bir kültürün önü açılmalı. Böyle bir kültür, kökenlerine bakmaksızın, Avrupa toplumunun tüm üyelerinin ortak kaygılarıyla yüzleşebilmemizi sağlar. Korku değil umut, kuşku değil güven, tahakküm değil karşılıklılık, suçlama değil diyalog, saldırganlık değil müzakere kültürüdür bu.

Ortak noktaları korumak: Canlandırılan bir ‘ortak noktalar’ kavramının merkezinde olduğu ortak bir amaç hissiyatı gerekiyor; paylaştığımız kültürel, ekonomik ve sosyal ortamı üretmeyi ve himaye etmeyi, yanı sıra kirlenmeye ve tüketime karşı doğal çevreyi korumayı öngören bir yaklaşım gerekiyor. Ortak noktalara dayalı bir siyasetin kilit unsurları, aktif bir kamusal alanı, yeterli kamusal hizmetleri ve canlı kamu hayatını, çevreye saygıyı ve çevrenin korunmasını, tehlike ve risklere karşı güvenceyi, bozan değil ‘yapan’ hizmetleri ve teknolojileri mümkün kılıp sürdürmektir. Hepsinin ötesinde, ortak noktalara saygı kültürü farklılıkları uzlaştırmanın aracı haline gelmelidir.

Kapsayıcı ekonomi: Kültürel politikalar ekonomik politikadan ayrılamaz. Ekonomik dayanışma, hem hoşgörüyü güçlendirmek hem de kapsayıcılığa ulaşmak açısından yeri doldurulamaz bir mefhum. Avrupa’nın sosyal adalet mirasına dayalı politikalara ihtiyacımız var: Fırsat ve ödülleri yaygınlaştıran bir sosyal ekonomi; herkese sosyal güvence; sosyal sorumluluk projeleri; herkes için iş ve adil ücret; insani kapasitelerin sürekli inşa edilmesi. Belli ideolojik aidiyetlerin ötesine geçen bu gelenekle uyum içinde, piyasaların ihtiyaçlarının toplumların ihtiyaçlarına tabi kılınmasını sağlayacak bir reforma acilen ihtiyaç var. Gelecekteki büyümenin azınlığa değil çoğunluğa yarar sağlaması, böylece husumete karşı çıkan toplumsal davranış ve pratiklerin üretilmesi, ancak bu tür politikalarla mümkün.

‘Acil durum yönetimi’ne son!
Yabancı ve farklı olanın saplantılı gözetimine, kontrolüne ve kötülenmesine dayanan acil durum yönetimi kültürüne hep beraber karşı çıkalım. Bunun yerine, farklılıklarımızın ötesine geçen bir dayanışma ve ortak amaç kültürü yaratalım. Kendi kurbanlarını ve kayıplarını suçlayan adaletsiz ve eşitsiz bir topluma nefretimizi haykıralım. Çoğunluk için demokrasi, dürüstlük ve sosyal adalete inancımızı diriltelim. Avrupa’nın hayatın genelde sudan ucuz olduğu ülkelerle ilişkilerinde işbirliğine ve karşılıklılığa dayanan yeni bir kurallar silsilesi oluşturalım. Bilinmeyen bir geleceğin üstesinden gelmenin en emin yolunun hâlâ merak ve başkalarından öğrenmek olduğunu kabul edelim.
Mesajımız ve çağrımız basit olduğu kadar tutkulu: Hepimizin yüz yüze olduğu endişeleri ortak eylem için en güçlü temel ve Avrupa’da demokratik siyasetin rehberi olarak görmek, Avrupa’da farklılık içinde yaşama potansiyelini, zorluklara sorumlulukla karşı koymak bakımından en iyi kaynak olarak benimsemek.

(Bu manifesto Endişeli Avrupa Vatandaşları Forumu’nun (Forum of Concerned European Citizens) açık mektubu temel alınarak yazıldı. Forum destekçileri: Ash Emin (Durham), Albena Azmanova (Brüksel), Les Back (Londra), Laura Balbo (Milan), Iain Chambers (Napoli), Nefise Özkal Lorentzen (Oslo), Bashkim Shehu (Barcelona), Pep Subirus (Barcelona), Teun A van Dijk (Barcelona), Ruth Wodak (Lancaster). İlk imzacılar arasında şu isimler var: Yasmin Alibhai-Brown, Michel Agier, Etienne Balibar, Peter Claussen, Costas Douzinas, Paolo Flores d’Arcais, Jerzy Hausner, Ivan Krastev, Evelin Lindner, Lord Bhikhu Parekh, Juan de Dios Ramirez-Heredia, Josep Ramoneda, Ziauddin Sardar, Saskia Sassen, Richard Sennett, Tzvetan Todorov, Françoise Verges, Tana de Zulueta, 14 Temmuz 2010)

 

Kaynak: Radikal