Suriye'nin geleceği Suriyelilere bırakılmayacak kadar uluslararası boyut kazandı. Başından beri uluslararası çıkar ilişkilerinden, stratejik hesaplardan bağımsız değildi zaten. Olaya ilişkin yorumlar her geçen gün, Suriyelilerin nasıl bir ülkede yaşamak istediklerinden çok kimin nasıl bir dengede yer alacağı sorusuna verilmiş cevaplar yığınına dönüşüyor.
Yeni Ortadoğu'yu şekillendirecek kurucu unsurun "Arap baharı" ve ülkelerinin geleceğinde söz sahibi olacak devrimci uyanıştan çıkacağı tezinin ne kadarının gerçekçi (temenni) ne kadarının propaganda ürünü olduğu sorusunu bile bu aşamada çok anlamlı buluyorum.
Suriye'de Esad yönetiminin göstericilere karşı "sivil insan avına" dönüşen tepkisi ülkeyi kan banyosuna çevirmekle kalmayıp iç çatışmanın eşiğine getirdiğine dair emareler hayli fazla. İlk akla gelen Libya örneğinde olduğu gibi Suriye'ye yönelik NATO destekli bir müdahale. Ne var ki Amerika başta olmak üzere ne Batılı ülkelerin ne de BM'nin bu yönde hemen harekete geçecekleri yönünde bir işaret ortada görünmüyor.
Buna paralel olarak İran karşıtı kampanyanın birden bire artması, hatta nükleer tesislerin ne zaman vurulacağına dair tarih bile verilmeye başlanması hayli dikkat çekici. Dikkat edilirse Suriye'de gerilimin yükselmesi ile İran üzerindeki baskının bir anda artması arasında hiç de tesadüf olmayan bir eşzamanlılık var. İsrail başta olmak üzere Amerika ve İngiltere İran üzerine her anlaşmada baskıyı artırırken Türkiye'nin de Suriye karşısında benzer bir rolde baskı uygular görülmesi elbette bir tesadüf değil. Bir yanda İran'ı vurmaktan bahseden Batı, diğer yanda her gün göstericilerin öldürüldüğü sürecin çoktan geçilip iki tarafın da silahlı çatışamaya doğru hızla ilerlediği bir Suriye görüntüsü. Suriye'de kan akıtıldıkça aslında İran üzerindeki baskı daha da artıyor ve adeta İran'ı İsrail eliyle vurmayı meşrulaştıracak bir ortam oluşturuluyor. Suriye üzerinden bölgede muhtemel tehlikeli gelişmeleri mümkün kılacak ortamın olgunlaşması isteniyor adeta.
Bu süreçte Ortadoğu ve özelde İsrail, İran gibi doğrudan Amerika'nın stratejik ilgi alanına giren bölgede Suriye konusunda adeta zamana oynayan bir tavır takınılması nasıl yorumlanmalı? Bu denklemde Türkiye'nin yerinin ne olduğu sorusu, Türkiye'nin Suriye karşısında aldığı tavrın izahını da mümkün kılacak bir yüzleşmeyi gerektiriyor.
Devamını okumak için tıklayınız...