Türk ulusal kurtuluş savaşını yapmak üzere Atatürk'ün öncülüğünde 23 Nisan 1920'de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Meclis açıldıktan beş, Meclis'in bir yürütme organı oluşturmasından ise sadece üç gün sonra verilen dördüncü kanun teklifinin konusu neymiş biliyor musunuz?
Ben de, Onur Karahanoğulları'nın Phoenix Yayınları'ndan çıkan 'Birinci Meclisin İçki Yasağı: Men-i Müskirat Kanunu' adlı kitabından öğrendim, her türlü alkollü içkinin içilmesini ve üretilmesini yasaklayan bir kanunmuş bu.
28 Nisan 1920'de, daha sonra Lozan Antlaşması'nın Meclis'teki görüşmelerinde Atatürk'le çok sert tartışmalar yapacak, 'İkinci Grup' diye bilinen muhalif grubun önde gelen üyelerinden olan ve Atatürk'ün muhafızlığını yapan Topal Osman ve adamlarınca öldürülecek olan Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey bu kanun teklifini sunmuş.
Teklif altı yıl boyunca Meclis'te uyuduktan sonra 1926'da yasalaşmış ve genç Türkiye Cumhuriyeti 790 sayılı bu ilk kanunlarından biriyle içkiyi yasaklamış, yasak ancak 1932 yılında bugün artık tamamen özelleştirilen Tekel'in kurulmasıyla ortadan kalkmış. Yani Türkiye altı yıl boyunca içkiyi yasaklamış. İçki içme yasağına uymayan onlarca kişi cezalandırılmış, Meclis arada bir bu cezaları affetmek üzere kanunlar çıkarmış vs.
Yasağın neden teklif edildiğini ve neden Atatürk'ün bundan hiç hoşlanmamasına rağmen kabul edilmek zorunda kalındığını tahmin etmek zor değil. Yasağın ardında elbette İslami güdüler var.
Ancak yasağın bizzat Cumhurbaşkanı Atatürk tarafından, Cumhurbaşkanı'nın resmi konutu (bir nevi kamusal alan) başta olmak üzere pek çok resmi ve özel mekânda ihlal edildiğini de hepimiz biliyoruz. Atatürk'ün rakı sofraları meşhur.
Atatürk ve içki yasağıyla ilgili bir anıyı, 'Bütün dünya' dergisinin 1943'te yayımlanan 2. sayısında Mehmet Zeki Pakalın aktarıyor, aynen alıyorum:
"İçki yasağı zamanında idi. Atatürk bir iki yakın dostuyla bir tatil akşamı daha geçiriyor, her tiryaki gibi yarı gizli içiyordu. (Ö.) Mustafa Kemal yeni Maarif Vekili'nin (Eğitim Bakanı) programını kafasında tasarlamış olduğunu hissedince, işi kısa kesmiş olmak için şöyle dedi:
'Senin programını etrafı ile dinlemeden evvel, ben kendi görüşüme göre ne istediğimi misalle anlatayım.'
Hizmet edenlerden birine seslenerek, 'Şuradan bir polis çağırınız.'
Polis, yarı münevverin güzel bir örneği. Polis geldi. Selam verdi ve bekledi. Mustafa Kemal ona dönüp önündeki kadehe yarı dolmuş içkiyi göstererek sordu:
'Bu nedir?'
'Su olsa gerek efendim.'
'Ne suyu? Su bu kadar küçük bardakla içilir mi? Bak bakalım su mu imiş?'
Kadehin öteki yarısını su ile doldurdu, bir beyaz bulanıklık peyda oldu, onu göstererek:
'Bu ne imiş?'
'Rakı efendim.'
'Demin de fark ettin de yasak diye söylemedin anlaşılan. İçmek yasak değil mi?'
'Evet efendim, Men-i Müskirat Kanunu mucibince memnudur.'
'Peki ya ben içersem?'
'Estağfurullah içmezsiniz efendim.'
'Ne estağfurullahı? Süs için koymadık ya. Ya şimdi içersem?'
'Estağfurullah içmezsiniz efendim.'
O sırada karanlık basmaya başladığı için elektrik yandı. Atatürk birden ışığı göstererek soruyu değiştirdi:
'Peki bu nedir?'
'Elektrik efendim.'
'Peki elektrik ne demek?'
'Işık, elektrik efendim.'
'Buyrun yerinize gidin.'
Maarif Vekili'ne dönerek; 'Şimdi siz muhafız erlerinden istediğiniz birine sesleyin.'
Vekilin ta uzaktaki nöbet tutan neferlerden birine işaret ettiği görüldü, gidip onu çağırdılar, gelip selam verdi. Atatürk bu defa yeniden içki ile yarı doldurulmuş kadehi göstererek sordu: 'Bu nedir?'
Er, tereddütsüz bir Orta Anadolu şivesiyle cevap verdi: 'Rakı efendim.'
'Peki bunu içmek yasak değil mi?'
'Sen içmeyeceksin de biz mi içeceğiz, elbet içeceksin.'
Atatürk memnun ışığı gösterip sordu:
'Bu nedir?'
'Elektrik paşam.'
'Elektrik nedir yani?'
'Ne idüğü bilinmez ettiğinden bilinir.'
Atatürk vekile döndü, 'İşte ya Türk halkını bu emsalsiz sezişi ve sağduyusu ile bırakın ya da okutacaksanız yarı aydınlığın ötesine ulaştırın' dedi."