'İstanbul deyince tarih, Ankara deyince ise oyun havaları akla gelir' diyen haklıymış. Malum, bir zamanlar ayak oyunlarının merkezi İstanbul idi. Nedeni belli, payitaht orada olduğu için. Saray entrikaları hiç eksik olmazdı.
İnce politik manevralara 'Bizans entrikaları' da denirdi. Şimdi siyasetin merkezi Ankara, kabul etmek lazım ki siyasi oyunların da odağı durumunda. İnce siyaset Bizans entrikalarını aratmayacak kadar kıvrak. Senaryolar, komplo teorileri havada uçuşuyor. Alıcısı da çok. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in birkaç gün önce 'Ankara fitne fesat yuvası oldu' dediği medyaya yansıdı.

Bugün içimden pek gelmese de yine Ankara'nın atmosferine ilişkin yazmak zorunda hissediyorum kendimi. Baksanız ya sadece içeride değil dışarıdakiler de Ankara'nın havasını anlamaya çalışıyor. Hatırlayacaksınız, geçen hafta AK Parti kulislerinden yola çıkarak Meclis'in atmosferini özetlemeye çalışmıştım. Sadece ülke çapında değil siyasetin mekânlarında da belirsizliğin hüküm sürdüğünü, iktidar partisi dahil siyasi kadroların birkaç ay sonrasını öngöremediğini belirtmiştim. Aslında batı cephesinde değişen pek bir şey yok. Dün Meclis'te yine grup toplantıları vardı. Geçen hafta olduğu gibi Genel Kurul'da CHP'nin gensorusu görüşüldü. CHP eski plak gibi aynı havaları çalıyor. Gensoruda partisi adına Genel Başkan Deniz Baykal konuştu. Sonuç ret oldu.

AK Parti'ye kapatma davası Türkiye'yi kilitledi. Anayasa Mahkemesi tartışmaların odağında. Sıradan park kavgasını dinleme skandalına dönüştürmeyi başaran Başkan Vekili Osman Paksüt'ün siyasetçilerle ilişkileri soru işareti. Birkaç ay sonra karar vereceği kritik dava söz konusu iken milletvekilleriyle yemek yemesi doğru mu? Bu tarafsızlığını zedelemez mi? Davanın akıbeti Türkiye'nin Batı ile ilişkilerinde belirleyici rol oynayacak. 'AK Parti hak etmişti, kapatma davası çok iyi oldu' diyen ülke yok. ABD ve Avrupa başkentlerinden gelen haberler Türk demokrasisine yakışmadığı yönünde. Dışarıda istisnasız herkes tepkili. Daha dün Avusturya Cumhurbaşkanı Fischer 'Davanın Avrupa'da şaşkınlığa neden olduğunu' söyledi. Bu AK Parti'nin iyi lobi yapmasından kaynaklanmıyor. Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın yurtdışı seyahatlerini kapatmaya karşı lobi çalışması olarak değerlendirenler var. Bir Batılı, demokrasi ile kapatma davası arasında ilişki kurmakta zorlanıyor.

Sadece Batılılar değil sokaktaki insan da -eğer ideolojik çizgisi yoksa- Meclis'te grubu bulunan iki parti hakkında açılan kapatma davasına anlam vermekte güçlük çekiyor. Demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan siyasi partilerden nasıl bu kadar kolay vazgeçilebiliyor? Teori ile pratik birbirinden farklı. Türkiye'de partiler demokrasinin çok kolay vazgeçilen unsurları haline geldi. Burada sorun partiler değil, demokrasiyi sindirememek.

Dikkatinizi çekmiştir, isimsiz kahramanlar yabancı basına da haber malzemesi oluşturuyor artık. Bir bakan ve parti yöneticisi uluslararası bir ajansa 'AK Parti kapatılacak.' demiş. Böyle düşünse bile bunu yabancı bir gazeteciyle paylaşmasını normal görene, yadırgamayana rastlamadım. Yüzünü ve kimliğini gizleyen bu tip açıklamalar haklı olarak AK Parti içinde huzursuzluğa neden oluyor. 'Kim bu isimsizler?' sorusunun ardından bazı tahminlerde bulunuyorlar. Olağan şüpheliler birkaç ismin etrafında dönüyor. Az çok herkesin hemen tahmin ettiği isimler.

'Türkiye bu kilidi nasıl açacak?' sorusuna Meclis Başkanı Köksal Toptan'ın arayışı takdire değer. 'Bir orta yol veya üçüncü yol bulunmalı' şeklindeki çıkışında ısrarlı. Herkesi memnun edecek bir formül mümkün mü? Hem AK Parti'den kaygı duyanları hem de AK Partilileri mutlu edecek bir formül ne olabilir? Herhalde birilerinin kafasındaki formül, AK Parti'yi kapatmadan bazı isimlere siyasi yasak getirmek... Siyaset mühendisliğini parti üzerinde değil, siyaset yasağı istenen isimler üzerinde işletmek. Burada Başbakan Erdoğan'ın yasak kapsamına alınıp alınmayacağı önemli... Erdoğan'ı yasaklı hale getirecek her formül AK Parti için 'kötü sonuç' demek. Yine de Toptan'ın çabasını not etmek lazım.

Sözün özü Ankara sisler içinde, belirsiz ve fitne fesat...

 
Kaynak: Zaman