Amerika, başarısız devletlerin her türlü vasfına sahip.

Amerikan yönetiminin câri bütçesi, yabancı kaynaklara ve para basılmasına bağlı.

Çıkarlarını diplomasi vasıtasıyla yönetemeyecek denli siyaseten zayıf olan ABD, terörizme ve askeri saldırılarına bel bağlıyor.

Mâliyetler denetim dışına taştı ve öncelikler, zengin, örgütlü çıkar gruplarının çıkarına uygun bir şekilde yamultuluyor, vatandaşların çoğunluğu pahasına. Örneğin, her ne pahasına olursa olsun yürütülen savaş -ki silah sanayiini, subaylar sınıfını ve mâli şirketleri zenginleştirmektedir - Amerikan vatandaşlarının ihtiyaçlarının önünde yer alıyor. Sigortasız vatandaşların sağlık hizmetinden yararlanması için para yok ama Pentagon yetkilileri, Kongre Savunma Tahsisatları Alt Komitesindeki ifadelerinde Afganistan'daki askerlere gönderilen yakıtın her bir galonu 400$ diyorlar. Alt Komite Başkanı Temsilciler Meclisi üyesi John Murtha "farkında olmadığımız bir sayı bu ve üzücü" dedi.

Raporlara göre Afganistan'daki Amerikan deniz kuvvetlerine bağlı askerler her gün 800.000 [yaklaşık 3.4000.000 litre] galon yakıt tüketiyor. Galonu 400 dolardan günlük 320.000.000 dolarlık yakıt faturası sadece donanma askerlerine gidiyor. Ancak topyekûn denetim dışında olan bir ülke kaynaklarını bu şekilde çarçur edebilir.

Amerikan hükümeti Afganistan'daki kadınları ve çocukları öldürmek maksadıyla bir galon yakıt için 400 doları çarçur ederken, milyonlarca Amerikalı işlerini, evlerini kaybettiler ve fakir üçüncü dünya halklarının günlük hayatı türünden sefâlet içinde yüzüyorlar. Amerikalılar arabalarında ve parklarda yaşıyorlar. Amerikan eyâletleri, şehirleri, kasabaları ekonomik altüst oluşun ve ekonominin çöküşten dolayı azalan vergi gelirlerinin ceremesini çekiyor. Ne ki Obama Afganistan'a, Amerika'ya tehdit oluşturmayan dünyanın öteki ucundaki ülkeye daha fazla asker gönderdi.

Afganistan'daki her bir askerin mâliyeti yılda 750.000 dolar. Ölüm ve yaralanma riski altında bulunan askerlere çok düşük ücret ödenirken, orduya verilen özel hizmetler fâhiş kârlar sağlıyor. Amerikan halkına karşı işlenen en büyük sahtekârlıklardan biri de Amerikan ordusunun geleneksel olarak kendi uhdesinde bildiği işlerin özelleştirilmesidir. "Seçilmiş" liderlerimiz, halkın pahasına özel zenginlik fırsatlarına direnemiyor ki bu zenginlik, kampanya bağışları olarak politikacılara geri akıtılabiliyor.

Özel sigorta şirketlerinin tarafındaki Cumhuriyetçiler ve Demokratlar, Amerika Birleşik Devletleri'nin Amerikan vatandaşlarının sağlık harcamalarını karşılayamayacağını ve Sosyal Güvenlik ve Sağlık Sigortası alanında bile kesinti yapılması gerektiğini savunuyorlar. O halde Amerika, Amerikan çıkarlarına asla hizmet etmeyen anlamsız, müflis savaşları nasıl karşılayabilir ki?

Washington'ın savaşlarını finanse etmek için gerekli olan dış borçlanma ve para basımı, doları dibe vurduruyor. Dolar, Bostwana ve Brezilya gibi üçüncü dünya ülkelerinin para birimleri karşısında bile değer kaybediyor. Doların değerinde yaşanan çöküş, Amerikalıların zaten azalmış olan gelirlerinin satın alma gücünü de azaltıyor.

Ev sahibi olma konusunda 64 yılın en düşük düzeyi bu ama Amerikan konut piyasası elde kalmış evlerle dolu ve finans kurumları icra yoluyla el konulmuş evlerden dev ve artan bir stoğa sahip ve bunlar henüz piyasaya sunulmuş değiller.

Sanayi üretimi 1999'lar seviyesine geriledi, sanayi çıktısında on yıllık büyümeyi silip süpürdü.

Merkez Bankası'nın yarattığı muazzam banka rezerveleri ekonomiye yol bulamıyorlar. Bunun yerine, bankalar rezervelerini Wall Street'in gangester bankalarından satın aldıkları sahte türev araçlarına karşı sigorta olarak istifliyorlar.

Düzenleyici kurumlar özel çıkarlar tarafından yoldan çıkarılıyor. Frontline haberine göre Alan Greenspan, Robert Rubin ve Larry Summers, Commodity Futures Trading Commission başkanı Brooksley Born'un türev piyasalarını düzenlemesinin önüne geçtiler. Başkan Obama, sergilediği eblehlikten dolayı Larry Summers'ı Ulusal Ekonomi Konseyi'nin başına atayarak ödüllendirdi. Bunun anlamı, Wall Street'in zaten kan kaybetmekte olan Amerikan ekonomisinden kazanç sağlamaya devam edeceğidir.

Üçüncü dünya despotluğunun âşikar alâmetlerinden biri de halkı düşman gibi gören polis kuvvetidir. Federal hükümet sayesinde mahalli polis gücü artık askerileşti ve onlara, halka karşı hasmâne duygular aşılandı. Çevik kuvvet ekiplerinin sayısı artırılıyor ve küçük kasabalarda bile Amerikan Özel Kuvvetlerinde bulunan ateş gücüne sahip polis kuvvetleri bulunuyor.

Celp için gitgide çevik kuvvet ekipleri görevlendiriliyor; kapıları kırarak halka eziyet ediyorlar; ve eziyete uğrayana 400 yahut 500 dolarlık onarım masrafı çıkıyor. Geçenlerde bir belediye başkanı ve ailesi kasaba çevik kuvvetinin beceriksizliğine mâruz kaldı; yanlışlıkla belediye başkanının evini virâneye çevirdiler, ailesine eziyet ettiler ve ailenin Labrador cinsi iki köpeğini öldürdüler.

Şayet bir belediye başkanı bu muameleye mâruz kalıyorsa fakir beyazların ve siyâhilerin kaderini varın siz düşünün; yahut Amerikan yönetiminin insâniyetsizliğini protesto eden idealist öğrencinin halini.

Başarısız herhangi bir devlet'te nüfusa yönelik en büyük tehdit, hükümetten ve polisten gelir. Bugün Amerika'daki durum tam da budur. Amerikalıların, kendi hükümetlerinden daha büyük bir düşmanları yok. Washington'ı çıkar grupları idare ediyor, Amerikan halkı pahasına zenginliklerine zenginlik katan çıkar grupları tarafından.

Yüzde 1'lik süper zenginler "pasta yesinler" o halde, derken gülüyorlar.

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı