Uzun uzadıya tespit etmeye gerek yok, Batı'nın Osmanlı İmparatorluğu Türkiye'sinde 1915 yılında işlendiği iddia edilen sözde Ermeni soykırımını tanıması bir nefret kararıdır.
İslami kökleri bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi'nin önderliğindeki hükümet, Türkiye'de iki kez ezici bir çoğunlukla seçimleri kazandı. Bu parti iktidara geldiğinden beri, Batı çeşitli derecelerde bu partiye karşı lobi yürütmeye başladı. AKP'yi iktidardan etmek için çok sayıda silahını kullanmaya başladı. Ancak, tüm bunlar başarısızlıkla sonuçlandı. En yakın olaylardan biri de, başörtüsü silahından Yahudi azınlığa kötü davranılması ve son dönemlerde Ermeni katliamı meselesi. Şimdilerde, önce Fransa sonra da ABD sebepsiz yere Ermeni silahını kullanmaya başladı. Bu durumda şu sorular kafa kurcalıyor: Bu tür oyunlar daha önceki laik hükümetlere neden çevrilmedi? Açık ve ortak bilinen olan husus, AKP'nin Türk seçmenlerden oy almasının nedeni, onun İslami kökleri değildi. Aksine, bu partinin halkına verdiği sözlerden kaynaklandı onun liderliği.
Bir diğer deyişle, AKP, AKP ismini taşıdığı için değil, Türkiye'deki politikaları ele alma şekli ve gerçekleştirdiği büyük başarıdan dolayı önemli destek kazandı. Buna ek olarak, AKP ustaca bir şekilde İslam ile laikliği dengeledi. Batı'da ve özellikle Fransa ile ABD'de çok sayıda parlamenter bunun gerçekleştiğini görmek istemiyor. AKP'nin oy tabanı hemen hemen Türkiye'deki tüm unsurları içeriyor ve temsil ediyor. Laikler, Hıristiyanlar, Yahudiler ve hatta Kürtler AKP'yi tercih etti. Doha merkezli televizyon kanalı El Cezire tarafından Türkiye'nin farklı yerlerinden yapılan mülakatlarda, AKP'nin zaferinden önce, rasTgele seçilen Türk seçmenlerin neredeyse büyük çoğunluğu İslamcı olmadığını, ancak AKP lehine oy kullanacağını söyledi; çünkü bu partinin, politik, ekonomik ve sosyal reformlar konusunda eski hükümetlerin başaramadığı pek çok önemli işi başardığını düşündüklerini söylediler.
Basitçe, AKP başarılı ve güven veren bir parti, yoksa İslamcı oldukları ya da önemli liderlerinin eşlerinin başörtüsü takması nedeniyle bir yerlere gelmiş değiller. Batı'nın sorunu, İslâm'ın özünü anlamaya çalışmamakta yatmaktadır. Bir din olarak olduğu gibi İslam aynı ölçüde düzgün bir yaşam biçimini de temsil etmektedir. Ve AKP de bu iki hususu gerçekleştirmede parlak bir sicile sahip bulunmaktadır. Bir gerçeklik olarak, Türkiye'de AKP, Müslüman dünyası için bir model teşkil etmektedir. Bu rol modelin özellikleri; modernleşme, Müslüman bir partinin sadece yönetimi başarması değil aynı zamanda tüm hilelere, etrafını saran tuzaklar ve esen rüzgÂra karşı varlığını sürdürebilmesi ve hayatta kalabilmesidir. İçte ve bölgesel (PKK'yı düşünün) ve küresel olarak (Batı'nın artan kampanyası) örülen çoraplara karşı koyabilmesindedir gücü. Pek çok kişi gibi, herhangi biri de ABD'deki ve Fransa'daki İsrail lobisinin Türkiye'deki AKP'ye karşı bir saldırı fitili ateşlediğini fark edebilir. Bunun temelde üç nedeni bulunmaktadır: Birincisi, nüfuzlu bir Müslüman devlet içinde, AKP liderliğindeki başarılı İslami demokrasi hem kıskanılıyor hem de gıpta ile izleniyor. İsrail lobisi içindeki pek çok unsur, çağdaş Türkiye'nin hamisi olan Osmanlı İmparatorluğu'nun sultanlarından II. Abdülhamid'e, Filistin'in Yahudilere yurt olarak verilmesi yönündeki Siyonist yakınmayı reddetmiştir.
ABD'nin Türkiye'ye ihtiyacı var mı?
İkincisi, Türkiye'nin 2010 tarihinde AB içindeki konumunun ve üyeliğinin müzakere edilmesi kararlaştırıldığı günden bu yana, İsrail lobisi ve Batı'daki Müslüman karşıtı güçler bunu engelleme ya da en iyi durum senaryoları ile Türkiye'nin üyeliğini durdurma çabasına giriştiler. 2004 yılından itibaren, Türkiye'nin AB içindeki potansiyel rolü de dâhil olmak üzere bu ülkeyi olumsuz yönde damgalayan spekülasyonlar ve dedikodular havada uçuşmaya başladı. Türkiye, AB'ye üye olursa, AB içindeki tek Müslüman ülke olacak ve pek çok Avrupalı için bu aşırı hassas bir durum. Özellikle de, Türkiye-Osmanlı'nın Müslümanlarla, İslam'la ve Filistin'le nostaljik bağlantısından ve dünya savaşlarındaki anahtar rolünden, Batı önderliğindeki müttefiklere karşı Nazi Almanyası yanında olmasından bahis açıldığında işler değişiyor. Üçüncüsü, AKP'nin, demokratik yollardan seçilmiş ve hükümeti iç faktörlerin desteğiyle, uluslararası toplumun tuzakları ile çirkin bir biçimde elinden alınmış olan Filistin'deki Hamas'la gözlenen dayanışması çok sayıda unsuru rahatsız etti.
Pek çok kişi, Türklerin Batı'nın çifte standartlı politikalarından ve kasıtlı tutumundan habersiz olduğunu, AKP'nin de Hamas ile benzer bir kaderi paylaştığını savunuyor. AKP önderliğindeki Türk hükümetinin, ABD'nin sözde Ermeni soykırımı tasarısını kabulüne tepkisi, en az Fransa'ya gösterdiği tepki kadar şiddetli oldu. Bir süper güç olarak, Türk tehditleri karşısında yutkunmayacağı varsayılan ABD, Türkiye'nin güneyindeki askerlere Kuzey Irak'tan saldırması için PKK'ya yeşil ışık yaktı. Bu yazarın daha önce de dediği ve ABD Savunma Bakanı Robert Gates'in de işaret ettiği gibi, ABD de dâhil, Batı, Türkiye'nin kendisine ihtiyacı olduğundan çok daha fazla Türkiye'ye ihtiyaç duymaktadır. Çünkü ABD'nin Irak'taki savaşta ana lojistik kaynağının yüzde 90'ı Türkiye'den karşılanmaktadır. Sonuç olarak, düşüncesizce kabul edilen bu tasarı ABD'nin Irak'taki fonksiyonlarına ağır bir darbe getirme tehdidini de beraberinde taşımaktadır. Bundan ötürü, Türkiye, Fransa karşısındaki kararlılık ve ciddiyetini ABD'ye karşı daha da şiddetli bir biçimde sürdürmeli. Çünkü ABD'nin başlangıcı ve kuruluşu güç suiistimali üzerinedir. Aynı şekilde, ABD sadece şiddet dilinden anlamaktadır. Sonuç olarak, Türkiye, Başbakan Erdoğan tarafından ilan edilen adımları uygulama konusunda endişe etmemelidir, görüldüğü gibi Türkiye de ABD'ye zarar verebilir.
Kaynak: Zaman