Taliban üyeleri mayıs ayında Farah'taki bir köye geldiğinde, köyün yaşlıları yanlarına yaklaşarak, gitmelerini istedi. Onlara, savaşçıların kalması halinde yabancıların köylerini bombalayacağını söylediler. Taliban militanlarının cevabı "Biz İslam için savaşıyor ve ölüyoruz, siz de aynısını yapmalısınız. Neden siz ölümden muaf olacakmışsınız? Sizin kanınız bizimkinden daha mı kırmızı?" şeklindeydi.

Yabancı uçaklar geldiler ve bölgede yaşayanlara göre 100'ün üzerinde sivili öldüren bombalarını bıraktılar. "Ne yapabilirdik ki?" diye konuşuyordu bir yöre sakini BBC'nin Afgan birimine: "Taliban militanları, silahlara ve el bombalarına sahip genç adamlar. Bizim ne kendimizi koruyacak silahlarımız ne de bize yardım edecek gençlerimiz var."

Afganistan'a Batı müdahalesi, sivillerin hayatlarını iyileştirmeye yönelik olmaktan çıkalı bayağı zaman oluyor. Durumdan nasiplenmeyi bilenler için kârlı işlere kaynaklık eden ekonomisiyle apayrı bir teşekkül haline geldi. Savaş tüm Afganları yoksun ve yoksul hale getirmedi. Batı'daki işsiz gurbetçi Afganlar ülkelerine dönerek, sivil toplum örgütleri oluşturdular ve yabancı yardımları ve paralarıyla dolu helikopterle, aynı zamanda işe aldıkları akrabalarının etrafında uçuyorlar. Sonuç olarak yabancı yardımlarının % 80'i sivil toplum örgütleri aracılığıyla dağıtılıyor. Uzmanlık alanı şiddet olan pervasız Afganlar, yabancı özel kuvvetleri tarafından, emniyeti sağlamak üzere işe alınıyor.

Savaş suçları işlemekle itham edilen ve Taliban'ın yerlerinden ettiği bir savaş beyleri hizbi, Taliban'a karşı yabancı birliklerle ittifaka girdi ve bakan, milletvekili ve vali gibi görevlere getirilerek sistemin içine sokuldu. Her ne kadar "demokratik" unvanlara ve Batılı dostlara sahip olsalar da Afganların gözünde savaş beyleri olarak kaldılar. 2001 müdahalesi, 11 Eylül'e düşünmeden verilmiş bir tepkiydi.

Bu işlerin ortasında kalan Afganların gözünde, Batı, mevcut durumun devamını isteyen kirli mekanizmanın bir parçası. Afgan liderliği beceriksiz ve yolsuzsa, Afganistan'daki Batılı liderlik de öyle. Afgan savaş beyleri uluslararası savaş standartlarını hiçe sayıyor ve işkenceye başvuruyorsa; ABD de Bagram ve Guantanamo'da aynısını yapıyor. Taliban intihar saldırılarıyla sivillerin hayatını tehlikeye atıyorsa; pervasız hava saldırıları düzenleyen yabancı birlikler de öyle.

Yerel halk masrafın küçük bir kısmı karşılığında (ve tek bir koruyucuya gerek olmadan) projelerin birçoğunu gerçekleştirebilecek kapasitede ama işe alınmıyorlar. Sivil ve askerî sorun çözücüler, yardım edecekleri halktan kopuklar. Birbirleriyle iletişim halindeler ama Afganlarla değil –söz konusu Afganlar İngilizce bilen seçkinlere dahil değilse-. Geçtiğimiz günlerde görüştüğüm bir Avrupalı parlamenterin dediği gibi, "Güzel fikirlerimiz var; eksik olan tek şey bizzat Afganlılar".

Afganlıların, Batılıların ülkedeki rolünü açıkça eleştirmeye başlamaları yıllar aldı. Eleştirinin uluslararası hayırseverlerin cesaretini kıracağı korkusu sessiz kalmanın önemli sebeplerindendi. Ayrıca cumhurbaşkanı adayı Ramazan Başardost gibi sesini yükseltenler, Batılıları düşman etmeye cüret ettikleri için cezalandırıldı.

Sorunları örtbas etmeye yönelik komplo, hakikat tabutların içinde evlere gelene kadar devam etti. Afgan halkı, Britanya halkının durum karşısındaki öfkesini ve şaşkınlığını paylaşıyor. Ölen her askerle birlikte, Batı'nın Afganistan'dan elini eteğini çekme ihtimali artıyor. Afganlılar bunun farkında, ama ne yapabilirler ki? Sonuçta dilencilerin hiçbir seçeneği yoktur. Yabancı birlikler Afganistan'a geldiğinde Afgan kamuoyuna dair pek fazla kaygıları yoktu. Zaten gözden düşmüş olan Taliban'a karşı savaşı kazanmak için yedi yılları vardı. Kacaki hidroelektrik barajını onarmak ve haşhaş üreticisi gergin güneyi kazanmak için yedi yıl. 2001'de söz verildiği gibi, milisleri silahsızlandırmak ve savaş suçlularını adaletin önüne getirmek için yedi yıl. Şimdi yedi yıl alarmı devreye girdiğine göre, aynen geldikleri gibi, gitmeye karar verebilirler. Alelacele ve Afganların ne düşündüğü kaygısını, geldiklerindekinden daha fazla gütmeden.


Kanak: Zaman