Obama Afganistan'da işe yarar bir strateji belirlemek için bazı temel soruları yanıtlamalı. Yıllardır savaş, kıtlık ve kuraklıkla harap olmuş bir ülkede devlet inşa edilebileceği hayali, son yedi yıldır gerçeğe biraz olsun yaklaşamadı.

Afganistan'da hafta sonu meydana gelen olayların özeti ciddi bir okuma gerektiriyor: Dün dört NATO askeri bir yol kenarı bombasının patlaması sonucu hayatını yitirdi. Cumartesi de iki NATO askeriyle bir Britanya askeri ölmüştü.

Kabil'in batıdaki varoşlarında bir konvoya yönelik intihar saldırısında 14 sivil yaralandı. Bir başka konvoy Peşaver'in dışında ateşe verildi, bu durum Pakistan'dan geçen hayati bir tedarik rotasını tehlikeye soktu. Sınırın ötesinde, askerlerin siyasi muhalefetle baş edebilmek için aşiret bölgelerinden çekildiği Pakistan kaynıyor. Beyaz Saray'ın kendi Loya Jirga (Büyük Şura) versiyonunu oturtmaya hazırlanan Başkan Obama, büyük bir planın tasarlanıp tasarlanamayacağına dair şüphe besliyor olmalı. Irak'ın selefine yaptıklarını Afganistan Obama'ya yapabilir mi?

Geçen yedi yılda neredeyse bütün taktikler denendi: Hafif askeri varlık (2002'de Kabil'de sadece 4 bin 500 asker vardı) hâlâ Irak'takilerin üçte biri kadar olsa da giderek ağırlaşıyor. ABD askeri ve sivil yardıma 62 milyar dolar harcıyor ve 10 yıl içinde 145 milyar dolar harcamayı vaat ediyor.

Ordunun eğitilmesi, merkez bankası oluşturulması, sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi ve kadınların eğitiminin genişletilmesinde bir parça ilerleme sağlanırken, paranın neredeyse tek kuruşu bile devlet inşasına - tarafsız bir polis gücü, yargı ya da güvenilir bir yönetim oluşturmaya - harcanmadı. Afganistan dünya afyonunun yüzde 82'sini sağlıyor. Washington, parası karşılığında daha fazla yol kenarı bombası dışında ne alıyor?

Başından beri uluslararası toplum yıllardır savaş, kıtlık ve kuraklıkla harap olmuş bir ülkede devlet inşa edilebileceği hayaline takılıp kaldı.

Taliban'ın satın alınabilecek gruplara bölünebileceği ve bu grupların da savaşmak zorunda olacağı fikri bile, Taliban'ın nispeten homojen olduğu düşüncesine dayanıyordu. Peştun liderliğindeki direnişin homojen mi yoksa yabancıları kovmak yönündeki ortak bir arzudan başka herhangi bir şey dolayısıyla birleşmiş mi olduğu meçhul. Bu, Irak'ta iki tanımlı grup, Şii hükümet ve Sünni aşiret liderleri, arasındakine benzer bir uzlaşmanın Afganistan'da tekrarını imkânsız kılıyor. Afganistan'da siyasi partiler yığını yok ve Devlet Başkanı Hamid Karzai siyasi bir hinterlanda sahip değil.

Afganistan'da bir köye giderseniz, oranın kimin sorumluluğunda olduğunun belli olmadığını görürsünüz. (General David Petraeus'un isyanla mücadele el kitabında kullandığı kelimelerle ifade edersek) kurtarmak, el koymak ve inşa etmek üzere daha fazla asker yollamanın arkasındaki varsayım, orada, kurtarılmış ve el konulmuş alanda inşa edilebilecek bir şey olduğu algısına dayanıyor. Son yedi yılın kayıtlarına bakarsak böyle bir kesinlik yok.

Afganistan'ın her bölümü yabancı varlığa direniş göstermedi. Ama bu alanlar kuzeydeydi ve ülkenin batısı uluslararası toplum tarafından nispeten ihmal edildi. Burada acı bir ironi var. Afyon yetiştirip silah taşıyorsanız, daha fazla dış yardım çekiyorsunuz. Aksi halde, sizinle ilgilenmiyorlar. Afganların hâlâ arzu ettikleri şeyler, yani yolların inşa edilmesi, elektriğin gelmesi ve tarımsal sulamanın gerçekleşmesi yönünde muazzam bir şans kaçırıldı. Ve yabancı varlığından olumlu bir şey ortaya çıkabileceğini Afganlara gösterme fırsatı da uçup gitti.

Obama bazı temel soruları sormalı: Daha fazla asker ve para alevi körüklemekten başka işe yarar mı? NATO liderliğindeki güç siyasi uzlaşmanın yerleşebileceği bir alan yaratabilir mi? İkisi için de yanıt 'hayır'sa, tüm müdahaleyi gözden geçirmenin zamanıdır. NATO bundan dolayı batar mı yoksa çıkar mı önemli değil. Önemli olan müdahalenin amacına ulaşıp ulaşamadığı. Ulaşamıyorsa, yerine daha mütevazı bir şey konulmalı. Küçültülmeli, büyütülmemeli. (Başyazı, 16 Mart 2009)

Kaynak: Radikal